Dijital dönüşüm”, “Endüstri 4.0” gibi konular son dönemde iş dünyasının gündemine daha fazla girmeye başladı. Konunun ciddiyetine vakıf şirket sahipleri ve yöneticileri bu ciddiyete uygun adımlar atıyorlar; işlerini, şirketlerini yeni döneme, yeni ekosisteme göre hazırlamaya çalışıyorlar.

Elbette, ABD, AB gibi birçok ülkede konunun ele alınış şekli, sürecin yönetim metodolojisi ülkemiz iş dünyasından epey farklı düzeyde ilerliyor.

Konunun ülkemizdeki gerçekliği ise, gece karanlıkta mezarlıktan geçerken ıslık çalma kıvamında henüz!

Örneğin, bir şirkette, baş döndüren teknolojik değişimler, dijital dönüşüm, robotik üretim sistemleri, yapay zeka, nesnelerin interneti, artırılmış gerçeklik uygulamaları gibi konuları konuşurken, birden şirket içerisinde internet kullanımının kısıtlandığını, facebook, youtube, linkedin, twitter gibi platformların kullanımının yasaklandığını öğreniyorsunuz.

Bu andan itibaren artık ne deseniz boş…

Filmi geriye sarıp her şeye baştan başlasanız da nafile…

Nereden başlayıp, nasıl anlatacaksınız birçok şeyi kestiremiyorsunuz…

Teknoloji, dijital iş yapış şeklini değiştirirken, tüm işlerin eski tarz, geleneksel yol ve yöntemlerle süremeyeceğini, değişmek, dönüşmek gerektiğini, yoksa yok olup gideceklerini anlatmakta zorlanıyorsunuz.

Hani, çokça bilinen anekdotdur, askeri mahkemede komutana sormuşlar, “savaşı neden kaybettiniz”… O da yanıtlamış, “Bunun birçok nedeni vardı. Birincisi, cephanemiz yoktu” demiş.

“Tamam, gerisini anlatmanıza gerek yok” denmiş…

Şimdi, uyarlayalım, “Türkiye’de şirketler neden dijital dönüşümü sağlayamıyor; ya da zorlanıyor?”

“Bunun birçok nedeni var; birincisi, şirkette internet kullanımı ve sosyal ağlara giriş yasak.”

“Tamam, gerisini anlatmaya gerek yok…”

Sizin şirketinizde durum nasıl bilmiyorum, ama küçük, büyük Türkiye’deki şirketlerin büyük çoğunluğunun şirket içi internet, sosyal medya kullanımıyla ilgili yegane çözümü “Yassak kardeşim”…

Peki, bunun temel nedeni ne?

Hemen hepsinin ortak gerekçesi, “çalışanlar sosyal medyada aşırı zaman geçiriyor ve iş zamanından çalıyorlar; iş ve verimlilik kaybı yaşanıyor”oluyor.

Doğrudur, iş saatleri içerisinde işini gücünü bırakıp film, dizi izleyen çalışanlar yok mu; var…

İş, verimlilik kaybı olmuyor mu; oluyor!

“O zaman mesele ne? Neden bu itirazlar?” diye sorduğunuzu hissediyorum.

Zaten meselenin özü de burada başlıyor.

Çalışanlarınızın sosyal medyada çok vakit geçirmesinin, iş ve verimlilik kaybı yaşamanızın temel nedeni, çalışanlarınızın teknik olarak bu imkanlara sahip olması değil…

Yani, çalışanlarınıza siz internete, sosyal ağlara ulaşım imkanı sağladığınız için iş ve verimlilik kaybı yaşamıyorsunuz… Siz, buna altyapı sağladığınız için çalışanınız Facebook’ta, Youtube’da ekstra zaman geçiriyor değil…

Zaten, siz bu kısıtlamaları gerçekleştirseniz de çalışanınız akıllı telefonları ya da başkaca imkanlarla bu kısıtlarınızı aşabilecek imkanlara sahip…

Bir çalışanınız, internet ve sosyal ağlarda iş zamanında amaçsızca zaman geçirmeye başlamışsa ve bu bir sorunsa, özünde bu çalışanınızın temel iş motivasyonunu ve işe katılım iradesini kaybetmiş olmasından kaynaklandığını düşünmeniz gerekir. Yani demem odur ki, siz sosyal medya kullanımını yasaklasanız da çalışanınız duvara bakarak da, hayaller kurarak da o zamanı geçirecek ve iş kaybına imkan sağlayacaktır.

Sorun, sizin şirket kültürünüz, çalışan aidiyet ve motivasyon sağlama beceri ve yeteneklerinizde. Çalışanlarınızın gönüllü mü, yoksa zorunlu çalışan olup olmamasında…

Sorun, işinizi, çalışanlarınızın interneti, sosyal medyayı iş hedeflerinizle uygun biçimde kullanabilecekleri bir iş modeline dönüştürmemiş, buna ilişkin bir seçenek sunmamış olmanızda!

Bunun size asıl bedeli, yalnızca çalışanlarınızın hedefsiz biçimde sosyal medyada vakit geçirerek, o çok şikayetçi olduğunuz verimlilik kaybına neden olmasından ziyade, sizin sertleşen rekabet koşullarında büyük bir fırsat alanını, anlamsızca ve bilinçsizce heba etmiş olmanızdadır.

Yani, internet kullanımını, sosyal ağlara ulaşımı çalışanlarınız için bir sorun, zapturapt alanı olarak görmeyi bir kenara bırakmalısınız. Dahası, değil sorun, bunu bir fırsat olarak görüp çalışanları bu yeni ekosisteme nasıl entegre edebileceğiniz konusunda yanıp tutuşmalısınız!

Hele hele, teknoloji, dijitalleşme konusunda bir derdiniz varsa…

Zaten, böyle bir derde düşmemişseniz, bu yeni ekosisteme uyum sağlama çabanız yoksa, vallahi bu yazıyı da buraya kadar okuduğunuz için teşekkür etmeliyim; ama daha fazla vakit kaybetmenize gerek yok…

Siz dijital ve teknolojiyle hemhal olmamış müşterilerle, iş modelleriyle işlerinizi sürdürmeye devam edebilirsiniz. Tabii, iktisadın temel kuralı olan, “müşteri neredeyse siz de orada olacaksınız” kuralını aşıp, şirketinizin çarklarını döndürebilecek takatiniz kalırsa…

Yok, ben bu yazıyı sevdim, okumaya devam edeceğim diyorsanız, yasaklamak ne kelime, çalışanlarınızı toplayıp, “Bugünden tezi yok, her gün en az 2 saatinizi Linkedin’de, Twitter’da, Google’da zaman geçirmenizi zorunlu tutuyorum” diye duyuruyu yapmalısınız…

Ama her şeyin, dört dörtlük işlemesini, planlı programlı, hedefli yürümesini istiyorsanız, yönetim ekibinizi (patron dahil) toplayıp bir Dijital Stratejigeliştirmekle işe koyulmalısınız!

Şirketinizde “dijitali” bir iş yapış şekline nasıl dönüştüreceksiniz? Hangi teknolojik yatırımları yapmaya ihtiyacınız var? Yeni organizasyon modeliniz ne olacak? Yeni İK politikanız nasıl olacak; dijital yetenekleri personel devir hızlarınız içine nasıl dahil edeceksiniz? ERP, CRM sistemleriniz nasıl olacak? Dijital pazarlama süreçleriniz nasıl işleyecek? Tüm bu yetenekleri bir arada nasıl yönetecek ve organize edeceksiniz?

Chief Digital Officer (CDO) atamayı düşünüyor musunuz? Yoksa bunu ilk kez mi duyuyorsunuz? Yani tüm birimlerinizi ve yapılarınızı içinde “dijitalin”geçtiği planlamalarla yeni baştan tasarlamalısınız.

Özellikle çalışanlarınızın “Dijital Kimlik Yönetimi”, “Dijital Katılım” gibi alanlarda kapasitesini artırıcı kurum içi eğitimler düzenlemeli ve şirket dijital stratejinize entegre olmalarını sağlayıcı süreç planlamaları yapmalısınız. İK departmanınızı stratejik bir birim olarak ele alıp, hem kurum içi eğitimler, hem de yeni işe alımlarda stratejinize uygun dijital kapasite ölçüm parametrelerini mutlaka kullanmalısınız.

Sözün özü, geleneksel iş modelinizi koruyarak dijitali salt bir pazarlama ve satış fırsat alanı olarak görme kurnazlığını bir kenara bırakmalısınız! Buradan size artık ekmek çıkmaz…

İşe strateji geliştirmekle başlamalı ve insana yatırım yaparak her şeyi dijitalle baştan aşağı yeniden tasarlamalısınız!

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.