Teknoloji ve dijitalleşme dünyayı altüst etmeye, dijital ile şekillenen ekosistemlerle ülkeleri, kültürleri, toplumları ve hatta hukuk, siyasal sistemleri değiştirmeye devam ediyor.

Son bir yıldır neredense kripto para haberi okumadan geçirdiğimiz bir gün olmadı. Yapay zeka haberleri haber sitelerinin her gün en az bir haber yaptığı dinamik bir konu oldu.

Endüstri 4.0 başlığı altındaki haberleri saymıyorum bile, o artık rutine dönüştü.

Hemen her sektörü sarmalayan mobil uygulamalar, akıllı telefonlar ve TV’ler, akıllı şehir uygulamaları, eğitim, sağlık gibi alanlarda yaşanan dijitalleşme süreçleri gibi daha onlarca, yüzlerce başlığı sıralayabiliriz.

Hasılı, bugün tüm sektörlerde kurumların, şirketlerin en temel sorusu, aslında bir boyutuyla da sorunu, “Şimdi ne yapacağız?” sorusuna aradıkları yanıt.

“Dijitalleşme”, “Dijital Dönüşüm ana başlığıyla ilgili kamunun(devletin) sorumluluğunu ve yönlendirici gücüne dayalı liderliğini bir kenara bırakacak olursak, bu yazıda ben şirketlerin yukarıdaki soruya nasıl bir yanıt aramaları gerektiğine ilişkin önemli noktalara dikkat çekmek istiyorum.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM, AMA NASIL?

Dijital dönüşüm”, büyük şirketler başta olmak üzere, orta ölçekli işletmeler ve KOBİ’lerin bugün daha fazla gündeminde. Yönetim Kurulları, İcra Kurulları, şirket üst yönetimleri teknoloji ve dijitalleşmeden daha fazla yararlanmaya çalışıyorlar. Ancak birçok konferans ve benzeri toplantılarda bu konularda yöneticilerden şirketlerin yaşadıkları zorlukları, şikayetleri dinlemeniz olası.

Şirketler dijitalleşmeyle dönüşmek, değişmek istiyorlar ama açıkçası bu konuda tam olarak ne yapacaklarını da bilemiyorlar. Hazırlanan raporlar, bazı departmanlardan başlamak üzere alınan eylem ve uygulama kararları ve başkaca adımlarla hayata geçirilmeye çalışılan projeler beklenilen etki ve sonuçları yaratmıyor.

Çoğunlukla teknoloji, makine parkı, yazılım ve bazı dijital yatırımlar yapılmasına rağmen strateji raporlarıyla tanımlanan hedeflerin çok gerisinde kaldıklarını görüyorlar. Şirket organizasyon yapıları, kültürel eşikler, insan kaynağı değişimi ve adaptasyonu kağıt üzerinde tanımlanan hedeflere ulaşılmasını engelliyor.

Aslında bu konuda en net tespiti Bursa kökenli melek yatırımcı Hasan Aslanoba yapmış durumda. Mart ayında BUSİAD toplantısında son derece önemli bir konuşma yapan Hasan Aslanoba, şirketlerin “dijital dönüşümünün” söz konusu olmadığını, tek şanslarının şirket bünyelerinde “kurumsal fonlar” oluşturarak dijital startup’lara yatırım yapmalarının olduğunu söylüyor. (Konuşmanın tümünü buradan okuyabilirsiniz).

Kendisini “uzaylı” olarak tanımlayan Hasan Aslanoba, “Dünyalı DNA’sına sahip şirketler için dijital dönüşümün olamayacağını” savunuyor. Aslında bugüne kadar olagelen süreçlere ve deneyimlere bakılacak olursa bu tespitinde büyük bir haklılık payı taşıdığı görülüyor.

Geleneksel iş süreçlerine, üretim modellerine ve insan kaynağı planlamasına sahip şirketlerin dijitalleşme ile dönüştürmenin mümkün olmadığını savunan Aslanoba’ya göre tek çıkış yolu şirketlerin dijital startup’lara yatırım yapması.

Geleneksel iş modeliyle çalışmaya alışmış büyük bir organizasyonu bir takım yatırımlarla ve çabalarla dijitalleştirmek oldukça güç. Buna hem mevcut iş süreçleri ve üretim modelleri imkan vermiyor hem de ürün geliştirme, verimlilik, karlılık gibi alanlarda beklenen etki sağlanamıyor.

Buna karşılık şirketlerin aynı sektör ya da yakın sektörler başta olmak üzere (bu da şart değil), dijital ekosisteme uygun bir yapıda kurulan ve gelişen startup’lara yatırım yapması tek çıkış yolu olarak gözüküyor. Startup girişimcilerinin (ki çoğu 20’lerindeki gençler bunlar) piyasayı, ürünleri/hizmetleri ve fırsatları algılayış ve çözüm geliştirme metodolojileri geleneksel şirket yapılarından çok farklı şekilde işliyor.

Şirket bünyesinde kurulacak “kurumsal fon” ile ana şirketin bulunduğu sektördeki faaliyetlerini ve rekabet gücünü destekleyecek startup’lara bu fon aracılığıyla pek ala yatırım yapılabilir. Bu ana şirketin rekabet üstünlüğü kazanmasına fırsat sağlayabileceği gibi startup’ın göstereceği gelişime bağlı olarak gelecekte bağımsız olarak da bir şirket, marka kimliğiyle de ilerlemesine, büyümesine ve ana şirket haline gelmesine olanak tanıyabilir.

ECZACIBAŞI’NIN SUNDUĞU MODEL

Bugün artık birçok örnek olmasına rağmen ben burada Eczacıbaşı’nın hayata geçirdiği bir projesini örnek olarak paylaşmak istiyorum.

Eczacıbaşı bir süre önce “Geleceğin Gücü” adını verdiği bir programı hayata geçirdi. Bu program aynı zamanda Türkiye’nin ilk çok merkezli kurumsal inovasyon ve girişimcilik programı olma özelliği taşıyor.

Bu programla Eczacıbaşı ne yapmak istiyor?

Eczacıbaşı startup girişimcilerine diyor ki, fikirlerinizi, projelerinizi, girişimlerinizi alın, gelin, ben sizi Eczacıbaşı’nın kurumsal gücünden yararlandırarak bir kuluçka merkezi olarak destekleyeyim…

Bunu başta bazı teknoparklarla işbirliğine giderek etkin bir biçimde konumlandırıyor.

Bu programı hayata geçirirken Eczacıbaşı “ana odak alanı” olarak, “Banyoda Sağlık ve Güvenlik Çözümleri”ni belirlemiş. Alt odak alanları olarak da, “Sağlık teknolojileri, medikal teknolojiler, biyoteknoloji çözümleri, akıllı yaşam uygulamaları, veri ve analitik çözümleri, erişilebilirlik çözümleri, sürdürülebilir yaşam, akıllı güvenlik çözümleri”belirlenmiş.

Ana ve alt odak alanlarından da anlaşılabileceği gibi Eczacıbaşı girişimcilere(startup’lara) diyor ki, “Benim ana faaliyet konularım hakkında dijital girişimleriniz varsa gelin ben sizi destekleyeyim”…

Oysa Eczacıbaşı bunu kendi bünyesinde ekipler, organizasyonlar oluşturarak da aynı odak alanlarında çözümler geliştirmeye çalışabilirdi, ki muhtemelen yakın geçmişte buna ilişkin deneyimler de yaşamış olması pek muhtemel.

Bunun yerine Eczacıbaşı kontrolü dışındaki bağımsız girişimcilere çağrıda bulunarak bu odak alanlarındaki bağımsız girişimleri destekleyerek akıllıca bir iş yapıyor.

Dikkatinizi çektiği gibi, Eczacıbaşı on yıllardır geleneksel olarak bulunduğu sağlık alanındaki faaliyetlerini destekleyecek startup’lara odaklanıyor.

Eczacıbaşı, maddi gücü olmayan çoğu genç girişimcilere Eczacıbaşı topluluğu ile iş birliği imkanı, mentorluk, altyapı ve iş ağlarına erişim gibi imkanlar sağlıyor.

Eczacıbaşı belki de bu süreçte onlarca startup’a destek sağlamış olacak. Bu girişimlerin çoğu belki de başarılı olamayacak. Ancak dijital ekosistemin doğasına ve tüm sinir uçlarına hakim olan bu yeni nesil girişimcilerin bazıları başarılı olacak ve belirli bir ticari potansiyel yaratacak.

İşte Eczacıbaşı o anda bu startup’lara daha büyük yatırım yapacak ve ortaklık süreçlerini başlatarak ilerleyecek.

Gerçek dijital dönüşüm süreçleri bu sayede ilerleyecek.

Bugün Organize Sanayi Bölgeleri’nde otomotivden tekstile, makineden metale birçok sektörde faaliyet gösteren sanayici, girişimci dijitalleşme süreçlerine nasıl uyum sağlayacakları konusunda kara kara düşünüyorlar.

Alın size Eczacıbaşı’nın hayata geçirdiği örnek.

SİAD’LAR HAREKETE GEÇMELİ, TREN KAÇMADAN!

Bursa’da 20’ye yaklaşan OSB ve onların oluşturduğu SİAD’lar var. Pek ala startup yatırımlarıyla ilgili nasıl kurumsal fonlar oluşturulabileceğine ilişkin çalışmalar yürütebilir bu SİAD’lar. Hatta bana kalırsa işe Bursa’nın (ki Türkiye’ye mal oldu) ilk melek yatırımcısı Hasan Aslanoba’yı çağırarak başlayabilirler.

Bursa’da ciddi kurumsal şirketler var. Bu şirketler oluşturacakları “kurumsal fonlarla” startup’ları destekleyebilir ve yatırım yapabilirler.

Bu hem Türkiye’de dijital ekosistemin gelişmesine büyük bir ivme kazandırır, hem de Türk şirketlerini büyük bir çığ halinde gelen küresel dijital yıkımdan korur.

Bu noktada ihtiyaç duyulan tek şey, bilgi, vizyon ve cesaret.

Şirketlerin gayrimenkul ve benzeri ranta dayalı yatırım alanlarıyla ayakta kalmaları gelecekte mümkün olmayabilir.

Teknoloji ve dijitalleşmeyle birlikte sermaye el değiştiriyor. Sermaye, siz isteseniz de istemeseniz de 20’li, 30’lu yaşların başlarındaki yeni kuşağın eline geçiyor.

Sorun şu ki, Bursalı ve diğer Türk şirketler bugün Türk gençleri ve girişimcilerinin önünü açmazlarsa (desteklemezlerse) bir süre sonra küresel ekosistemi domine edecek global markaların (platformların) boyunduruğu altına girecek ülkemiz.

Popüler olduğu için örnekliyorum, Uber bir başlangıç. Biz BiTaksi’nin çırpınışını izlerken(bazen de engellerken) Uber tüm platformu ele geçirdi bile.

Daha onlarca örnek var…

Önümüzdeki yıllarda on binlerce sektör ve iş alanında bu süreç derinleşerek devam edecek.

O nedenle yarın değil, şimdi harekete geçme zamanı.

Yoksa, elbet gelecek bir gün gelecek!

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.