Seçimler bitti, şimdi geriye çözmemiz gereken bir “travma” kaldı. Çözebilirsek ve görünür bir imkân varsa tabi!
Yine, yeniden bir “zafer”, yine yeniden bir “yenilgi” kaldı geriye… Süregiden ve sürmesi pek muhtemel bir hal…
Muhalefet her seçimi kaybetmeye mahkum mu? Nereye kadar?
Ne zaferin sahipleri, ne de yenilginin tarafları yaşananlara “anlam” verebilmiş değil. Derin bir “boşluk hissi” kaplamış vaziyette herkesi.
O yüzden “travma”, yalnızca yenilenlerin yaşadığı bir “duygusal-zihinsel kaosu” temsil etmiyor, aynı zamanda zafer kazananlar da “kazanmanın sarhoşluğu” dışında yaşadıklarına tam olarak anlam veremiyor… Seçim gecesi patlayan havai fişekler, çılgınca yapılan kutlamalar, aslında “rasyonel olan” kaybetme beklentisinin zaferle sonuçlanmış olmasına gösterilen “duygusal boşalmadan” ibaret…
Ama “bir nedenle” kazanmayı bekleyen “bir türlü” kazanamıyor, kaybetmeyi bekleyen bile “her halde” kaybetmiyor!
Her seçim yeni bir eşiğe taşıyor hepimizi, hem bizde hem de başka ülkelerde; hikâyenin özneleri ayrı, senaryosu neredeyse aynı.
Ülkemiz babında bugünlerde bir başka boyutta yaşanan “duygusal boşalma” hali de var: Ötekine karşı duyulan öfke, duyarsızlık, gamsızlık, görmeme, yok sayma haleti ruhiyesi… Öyle ya, onca yaşanan acı, yokluk ve yoksunluk haline rağmen, bu acıları en çok yaşayanların yine gidip bu acıların yaşanmasından sorumlu olan iktidarın arkasında durmaları “anlaşılabilir gibi” değil, ne halleri varsa görsünler!
“Akıl alır gibi değil; neden yokluk ve yoksulluk içindeyken gidip iktidarı destekliyorsun? O halde bundan sonra yaşayacağın yeni acılara da müstehaksın!”
Yani, derin bir vicdan kaybı, derin bir yalnızlık, kaygı, duyarsızlık hali… Hüzün verici olan, layık görülen bu müstehaklık dileği “ötekiler” için bir anlam taşımadığı gibi bu vicdan kayıplarının bir bumerang gibi yine kendilerine dönecek olması! Vicdanı kaybettikçe, hak, adalet, özgürlük arayışının enerjisi azalıyor, alanı daralıyor, boşalıyor.
Elbette bu toplumsal yarılma, kopuş halinde, hisler karşılıklı; iktidar seçmeni de aynı öfkeyle “ötekilere” karşılık veriyor.
Son 20-30 yılda teknolojinin hammaddesini oluşturduğu ve harladığı yalnızlık ve içe kapanma çağında süreç mükemmel bir biçimde toplumsal kopuşa ve sistemsel çöküşe doğru olgunlaşarak ilerliyor.
Şimdi ne olacak?
Bir sonraki eşik ne?