Sosyal medya kavramının oluşmasında kuşkusuz Facebook’un rolü çok büyük oldu. 2004 yılında genç bir üniversite öğrencisi Mark Zuckerberg’in üniversite sıralarında hayat verdiği Facebook, 10 yılda küresel bir güç haline geldi. Bugün sahip olduğu 1.3 milyar kişilik nüfusuyla ve yarattığı yeni iletişim atmosferiyle kültürden, sosyal ilişkilere, siyasetten ekonomiye,  insana, toplumlara, ülkelere ait her şeyi etkilemeye, şekillendirmeye başladı.

Tabii ki Twitter, Instagram, Youtube gibi sosyal ağlar da Facebook’u takip ederek sosyal medya kavramının doğuşuna, yeni bir ekosistem ve dünyanın inşaasına ön ayak oldular. Ama Facebook’un küresel olarak yayılma ve gündelik yaşam üzerindeki etkisi diğer ağlarla kıyaslandığında farklılıklar gösteriyor.

İster farkında olun ister olmayın, ister kabullenin isterseniz kabullenmeyin geleneksel, klasik medya günleri sona erdi. Artık her gün Facebook duvarımıza sık sık bakarak akrabalarımızdan, arkadaşlarımızın, beğendiğimiz markaların ne yaptıklarını, ne düşündüklerini, ne sunduklarını “anlık” olarak takip ediyoruz ve bunun için “sosyaliz”. Yine başka aracıya gerek bırakmadan bizzat metinlerini yazan, fotoğraflarını/videolarını çeken ve yayınlayan biziz ve bunun için “medyayız”.

Facebook, yüz milyonlarca insanın her gün bilgiyi, sosyal/kültürel değerleri, deneyimlerini birbirlerine transfer ettikleri bir platform olarak elbette şirketlerin, markaların da ilgisini çekiyor. İktisatın, “müşteri neredeyse sen de oraya git” kuralı şaşmaz biçimde dijital platformlarda da işliyor; şirketler diğer online fırsat ağlarıyla birlikte Facebook’tan da yararlanmaya çalışıyor.

Facebook, gerçekten markalara muhteşem imkanlar sunuyor, ama Facebook’un parlayan yaldızını kazıdığınızda bir başka yüzüyle karşılaşıyoruz artık. Ve ne yazık ki çoğu marka Facebook’un değişen yüzünün farkında değil.

Eğer markanız için Facebook ağırlıklı bir dijital iletişim ve pazarlama süreci yürütüyorsanız ya da bu yönde planlar yapıyorsanız bu yazdıklarım hemen gözünüzü korkutmasın. Ama bilmeniz gereken şeyler var…

Öncelikle, eğer var gücünüzle marka sayfanızdaki “beğeni” sayınızı artırmaya çalışıyorsanız, bunu bir kere daha düşünün. Çünkü köprülerin altından çok sular aktı ve Facebook birçok politikasını ve algoritmik altyapısını değiştirdi. Facebook organik olarak görüntüleme oranlarını trajik biçimde düşürdü. Bu ne anlama geliyor? Örneğin, Facebook’un ilk dönemlerinde profil sayfanızdan paylaştığınız içerikler neredeyse tüm arkadaş listenize ulaşırken, Facebook, topluluğunun büyümesiyle birlikte bu ulaşım oranlarını kademeli olarak düşürdü. 2014 itibariyle bu oran yüzde 3-5’lere kadar düştü. Yani arkadaş listenizde ya da marka sayfanızı beğenen 1000 kişi varsa, paylaştığınız her içerik organik olarak 30-50 kişi arasında bir topluluk tarafından görüntülenebiliyor. Facebook’un Edgerank adını verdiği algoritmasına göre, beğeniler, paylaşımlar ve yorumlara bağlı olarak içeriklerin ulaştığı topluluklar bir miktar artabiliyor. Ama bu artış hiçbir zaman organik topluluğun hatırı sayılır bölümüne yaklaşamıyor bile.

Sözün özü, Facebook kullanıcılarına artık şunu söylüyor: Ben yıllardır size bir hizmet sundum ve arkadaşlarınızla, müşterilerinizle bağ kurmanıza, bir topluluk oluşturmanıza imkan tanıdım. Ama bugünden sonra hepsine birden ve hatta isterseniz topluluğunuzun da çok üzerinde bir kitleye ulaşmak istersen, artık bana para ödemen gerekiyor; yani Facebook reklamcılığından yararlanmanız gerekiyor. Aksi halde marka sayfanızın on binlerce, yüz binlerce ve hatta milyonlarca beğeneni olması organik olarak, prestij, itibar dışında bir anlam ifade etmiyor. Bu topluluğunuzun bir kısmına, tamamına ya da bunları da aşacak büyüklükte bir topluluğa ulaşmanız için Facebook reklamcılığına artık hakim olmanız ve etkin biçimde kullanmanız gerekiyor.

Topluluğunuza kaliteli içerikler oluşturarak ürün ve hizmet değerlerinizi sunmaya, güçlü bir etkileşim yönetimi ile müşterilerinizle bağ kurmaya çalışırken, bugün ulaşacağınızın kitlenin genişliğini Facebook için ayırdığınız reklam bütçesi belirliyor artık.

Eğer Google Adwords gibi kanallar için de bütçe ayıracak bir vizyon ve aşamaya ulaştıysanız Facebook, Twitter gibi kanallara yapacağınız harcamalarla dijital pazarlama için ayıracağınız bütçeler giderek büyüyecek demektir. Bu aynı zamanda çok büyük paralar harcadığınız ama giderek etkinliği ve geri dönüş oranları hızla düşen geleneksel reklam ve pazarlama kanallarına daha az bütçe ayırmanız, buna karşılık dijital reklamcılık kanallarına çok daha büyük bütçeler ayırmaya başlayacağınız anlamına geliyor.

Bu yazının genel çerçevesinden de anlaşılacağı üzere marka olarak sosyal medya ve dijital pazarlama kanallarına hakimiyetiniz, dahası Market Dergisi’nde yayınladığım birçok makalede sıklıkla dile getirdiğim gibi organizasyonel olarak bu yeni ekosisteme hazırlık kapasiteniz önümüzdeki dönemde önemli ölçüde kaderinizi belirleyecek.

Dijital iletişim ve pazarlama süreçlerindeki kapasitenizi artırmak, insan kaynağınız ve organizasyonunuzla bu süreçleri bir iş yapış şekline dönüştürmeniz stratejik olacak. Dijital süreçler hala iş takviminizden çok uzaksa ve tahayyül dünyanızın içerisinde hala bir yer edinememişse, sizin için tek söyleyeceğimiz şey, umut ediyoruz ki pazardaki tek ya da pazardaki sınırlı sayıdaki markalardan birisi olmanız…

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.