(Bu yazıyı podcast olarak da dinleyebilirsiniz. Bugünün Ötesi podcastlerine Spotify dışında Google Podcast, Apple Podcast, Deezer, Spreaker gibi podcast platformlarından da ulaşabilirsiniz.)

Evrensel Temel Gelir…

Evet, bu kavramı daha önce hiç duydunuz mu, ya da kaç kez duydunuz bilmiyorum; ama önümüzdeki dönemde çok fazla duyacağınızı garanti edebilirim.

Peki neden?

Çünkü, Dünya’da işsizlik çığ gibi büyüyor ve ülke ekonomileri yeni iş yaratmakta zorlanıyor. İşsizlik kalıcı hale geliyor.

Çünkü, teknoloji, dijitalleşme, makineler insanların işlerini ellerinden alıyor, hemen her ülkede şirketler, tercihlerini makinelerden yana kullanıyor ve binlerce insanı gözlerinin yaşına bakmadan yığınlar halinde kapının önüne koyuyor.

Çünkü, hemen her ülkede siyasi iktidarlar, ve hatta muhalefet partileri mevcut ekonomi modelleri, siyasi programları ve vaatleriyle her gün sayıları dur durak bilmeden artan işsizler ordusuna etkili yanıtlar vermekte, kalıcı çözümler sunmakta zorlanıyor.

“Temel Gelir” diyor Hollandalı düşünür/yazar Rutger Bergman: “Artık vakti gelmiş bir fikir”

O halde nedir bu Evrensel Temel Gelir?

Neden son dönemde çok fazla gündeme gelmeye başladı ve hatta neden bazı ülkeler uygulama aşamasına kadar ilerledi?

Ülkeler, toplumlar her geçen büyüyen işsizlik, sosyal ve siyasi kaosa doğru sürüklenirken, evrensel temel gelirin yakın gelecekte yaygın bir biçimde uygulanma imkanı var mı?

Ve tabii ki, Dünya’da daha geniş tartışma alanı bulan “Temel Gelir” ile ilgili ülkemizdeki durum ne? Yeterince biliniyor ve tartışılıyor mu? Konu hakkında kafa yoran, gündemine alan var mı?

Üşenmedik, araştırdık, çabaladık, dersimize çalışıp Sosyalink Podcast Bugünün Ötesi serimizde karşınıza çıktık.

Eee, hadi! O zaman başlayalım…

Aslına bakarsanız, temel gelir kavramı birden bire oluşmuş, karşımıza çıkmış bir kavram değil… Tarihsel kökleri, ütopyası da olan bir kavram. Ama hiç bugünkü kadar uygulanmaya, hayata geçirilmeye yaklaşmamış, bu kadar güçlü bir zemin, güçlü bir talep oluşmamıştı…

Covid-19 pandemisi sonrası hemen her ülkede işsizlik o derece arttı ki, Papa Francis ve Facebook kurucusu Mark Zuckerberg gibi Silikon Vadisi’nin popüler isimleri de “evrensel temel gelir” çağrısıyla karşımıza çıktılar.

Tüm bu çağrıların ayrıntılarını biraz sonra sizlere aktaracağım ama, nedir bu temel gelir isterseniz gelin önce ona bir bakalım!

“Temel Gelir” tanımı ile ilgili farklı yaklaşımlar, tanımlamalar olsa da bizim başvuracağımız kaynak bu konuyla ilgili çok önemli çalışmaları olan ve Dünya’da yıllardır “temel gelirin” öncülüğünü yapan akademisyen Guy Standing olacak.

“Temel Gelir” isimli kitabı bu yıl içerisinde Tellekt Yayınları tarafından Türkçe’ye de çevrilen Guy Standing, temel geliri en basit ve yalın anlamıyla şu şekilde tanımlıyor:

“Bireylere koşulsuz olarak ve düzenli aralıklarla, örneğin her ay, ödenen mütevazı miktarda paradır. Temel gelir herkese ödenecek bir para olarak düşünüldüğü için sıklıkla evrensel temel gelir olarak da adlandırılır.”

Temel gelir konusunda kuşkusuz en önemli noktalardan bir tanesi tanımın içerisindeki “temel” sözcüğünün içeriği. Bu temel, yani ödenecek parasal miktar ne kadar olacak?

Guy Standing, buna da açıklık getiriyor.

Kişiye yaşadığı toplumda en azından açlıktan ölmeyecek kadar bir gelirin “temel” alınmasını öneren Standing, “Tabii bundan daha fazlası da sağlanabilir. Fakat burada öncelikli amaç kişiye tam bir ekonomik güvence yahut varlık içinde bir hayat sunmak değil, temel ekonomik güvence sağlamaktır. Tam bir ekonomik güvence sunmak zaten ne makul ne de makbul olacaktır” diyor.

Guy Standing’in dikkat çektiği önemli bir ayrıntı da “temel güvence” kavramı. Temel gelir ile bireyin ekonomik olarak hangi ihtiyaçları karşılanmalı ve böylece temel ekonomik güvencesi sağlanmalı?

Guy Standing, bu soruyu da şöyle yanıtlıyor:

“Bir toplumu ‘iyi bir toplum’ diye nitelendirebilmemiz için o toplumda yaşayan bireylerin kendilerine yetecek kadar yiyeceğe, başlarını sokacakları bir eve, aynı zamanda eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanma fırsatına sahip olmaları gerekir. Bir toplum, bu türden bir güvenceden mümkün mertebe ödün vermediği ve bu güvenceyi bireylere eşit olarak sunduğu ölçüde ‘iyi bir toplumdur’.”

“Peki, temel gelir miktarı ne kadar yüksek olmalı?” diye soran Guy Standing, farklı yaklaşımlar olmakla birlikte kendisinin de aralarında olduğu grubun, temel gelirin önce düşük bir meblağ olarak belirlenmesini, sonra bu amaç için oluşturulmuş fonun büyüklüğüne, milli gelir seviyesine ve milli gelirde meydana gelen değişikliğe bağlı olarak yavaş yavaş artırılmasını öneriyor.

Guy Standing’e göre temel gelir, bir ülkedeki her bir bireye, medeni veya ailevi durumuna yahut nasıl bir haneye mensup olduğuna bakılmaksızın, sadece bireyliği üzerinden ödenmeli.

“Temel gelir aynı zamanda ‘tek tip’ olmalı. Yani her yetişkine hangi koşullarda yaşıyor olursa olsun eşit ödeme yapılmalıdır” diyen Guy Standing, yine ödemenin “kişinin geliri, harcamaları, davranışı” gibi koşullara bağlı olmadan, düzenli olarak, “geri alınamaz” ve “geri ödemesiz” olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyor.

Yani Guy Standing, zengin, fakir ayrımı yapmadan ve ödenecek temel geliri bireylerin nasıl harcayacaklarına ilişkin hiçbir koşul sunmadan ve ödemeden sonra bir daha hiçbir şekilde geri istenmeyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini söylüyor.

Elbette, benim burada özetleyerek özünü aktarmaya çalıştığım bu başlıkları Guy Standing, “Temel Gelir” kitabında uzun uzun ve ayrıntılı biçimde aktarıyor. Merak edip, bu önemli kitabı okumanızı hareretle öneririm.

“Temel Gelir” bugün giderek artan biçimde ülkelerin gündemine taşınıyor olmasına karşın, başlangıçta da söylediğim gibi birden bire gündeme gelmiş bir konu da değil. Yani tarihsel bir arka planı da var.

Tabii burada ayrıntılı biçimde aktarmamız mümkün değil. Ancak kökleri M.Ö. 5. Yüzyıla, Antik Yunan’a, Perikles ve Efialtes’e kadar dayanan temel gelir kavramının toplumsal olarak ilk kez Thomas More’un 1516’da yazdığı Ütopya’sında ele alındığını görüyoruz.

More’a göre temel gelir, hırsızlığı önlemede o dönemin yaygın cezalandırma yöntemi olan asarak infazdan daha iyi bir yoldu. More’un karakterlerinden biri Ütopya’da şöyle diyor:

“Açlıktan ölmemek için çalan adama en korkunç işkenceleri de yapsanız yine çalar. Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama olanaklarını sağlasanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?”

Doğrusu Thomas More’un Ütopya’sında sorduğu bu kadim sorunun yanıtını insanoğlu aradan geçen 500 yılda tam olarak yanıtlayabilmiş değil. Gerçi medeni dünyanın çok büyük bölümünde artık hırsızların kellesi gitmiyor. Hatta bırakın kellesinin gitmesi modernize edilmiş çağdaş versiyonda hırsızlığın hoş görüldüğü, görmezden gelindiği, affedildiği ve ne acaiptir ki yasal kılıf altına bile sokulduğu halleri görebiliyoruz.

Ama neyse! Şimdi konumuzu dağıtmayalım…

Thomas More’dan sonra Fransa’da Montesquieu’nun 1748’de yazdığı “Kanunların Ruhu Üzerine” kitabında da “temel gelirin” izlerini görüyoruz. Montesquieu zamanında şöyle diyordu:

“Devlet, tüm vatandaşlarına belli bir güvence sağlamakla, yiyecek ve uygun giyecek temin etmekle ve sağlıklı bir yaşam sürme fırsatı sunmakla yükümlüdür.”

Thomas More Ütopya’sında “daha iyi olmaz mı?” diye sorarak gündeme getirdiği konuyu Montesquieu 250 yıl sonra “yükümlüdür” diyerek tartışmayı yeni bir eşiğe taşımış ve devlete yeni bir rol biçmiş oldu.

1776’da ise bu kez Thomas Paine, gençlere ‘reşit olma hibesi’ olarak adlandırılabilecek bir sermaye hibesi ve yaşlılara da bir temel gelir sağlanmasını önerdi.

Burada Thomas Paine’e, küçük bir parantez açmak istiyorum. Aslına bakarsanız, “İnsan Hakları” isimli bir kitap da yazan Paine’in fikirleri günümüzün tartışmalarına kadar uzanan köklere sahip. Yaşadığı zamanda burjuvazinin yeni palazlandığı ve kapitalizmin erken aşama döneminde, üretimin henüz toprağa dayalı olduğu zamanlarda fikirlerini “sosyal adalet” kavramı üzerine temellendiren Thomas Paine, toplumsal servetin kolektif kaynağına dikkat çekiyor. Yani, bugünkü kazançlarımızı ve zenginliğimizi kendi yaptıklarımızdan ziyade, geçmiş nesillerin çabalarına ve başarılarına borçluyuz, diyor Paine.

Şimdi düşünün, Thomas Paine’in bu fikirleri dile getirmesinden sonra, aradan geçen yaklaşık 250 yıl sürede nesillerin ürettikleri zenginliği ve bugün yerkürenin hemen her noktasında yaşanan devasa eşitsizlikleri, milyarlarca insanın sefalet içinde yaşamasını, adil olmayan servet dağılımlarını…

Bir avuç azınlığın hemen her ülkede ulusal servetlere el koymasını…

Britanya merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna göre; 2019’da dünya genelindeki en zengin 2 bin 153 kişinin serveti, en yoksul 4.6 milyar kişinin servetini geçti.

Düşünebiliyor musunuz bir tarafta 2 bin 153 kişi, diğer tarafta 4.6 milyar…

Thomas Paine’i 1776’dan alıp, 2020 Dünyasına getirsek acaba ne derdi!

Her halde 1776’daki şu haykırışından başka bir şey demezdi:

“Sadakanın değil, bir hakkın peşinden koşuyorum. Bağışın değil, adaletin peşinden koşuyorum… Başkalarının zenginliği yüzünden kimse sefalet çekmediği sürece, kimin ne kadar zengin olduğu umurumda değil.”

Evet, aynen öyle, başkalarının zenginliği yüzünden kimse sefalet çekmediği sürece…

Temel gelirin tarihsel yolculuğuna devam edelim…

19. yüzyılda sosyalist düşünürler olan Charles Fourier, Joseph Charlier, ve François Huet gibi isimlerin de benzer önerilerde bulunduğunu görüyoruz.

20. yüzyıla geldiğimizde temel gelire ilişkin Erich Fromm, 1955’de yazdığı “Sağlıklı Toplum” isimli ünlü kitabında “Herkes İçin Garanti Edilmiş Bir Gelirin Psikolojik Boyutları” başlıklı makalesinde “evrensel asgari geçim garantisi” fikrini savunmuştu.

1970’lerin başına geldiğimizde teknolojik işsizliğin ilk belirtilerinin gözüktüğü yıllarda ABD’de Temel Gelir ilk kez yasalaşma aşamasına kadar geldi. Richard Nixon döneminde hazırlanan “Aile Yardım Planı” son anda Senato’dan geçemeyince önemli bir tarihsel fırsat da kaçırılmış oldu.

1986 yılında Guy Standing öncülüğünde kurulan ve sonradan adı “Dünya Temel Gelir Ağı” olan “Avrupa Temel Gelir Ağı” ile birlikte günümüze ulaşan tartışmaların, uygulamaların da çerçevesi oluşmuş oldu.

Özellikle 2008’de Lehman Brothers’ın çöküşüyle tetiklenen büyük ekonomik kriz süreciyle birlikte teorik düzeyde ilerleyen temel gelir tartışmaları bir anda ekonomistlerin, hükümetlerin, parlamentoların, yerel yönetimlerin de gündemine dahil olmaya başladı.

Teknolojik değişim ve dijitalleşmeyle birlikte işsizliğin hızla artması, ülke ekonomilerinin yıllar itibariyle korkunç derecede büyümelerine rağmen eşitsizliğin, medeniyetin gelişimine ters biçimde ilerlemesi, temel gelir taraftarlarının sayısını da hızla çoğalttı.

Tartışmalar o dereceye ulaştı ki Silikon Vadisi’nin o pek meşhur isimleri de temel gelir savunucusu kervanına katıldı.

Kimler yok ki aralarında…

Facebook’un kurucu ortaklarından Chris Hughes ve Mark Zuckerberg, Zipcar’ın kurucu ortağı Robin Chase, Tesla ve Space X kurucusu Elon Musk, Salesforce Yönetim Kurulu Başkanı Marc Benioff, eBay’ın kurucusu Pierre Omidyar ve Google’ı da çatısı altında toplayan Alphabet İcra Kurulu Başkanı Eric Schmidt

Ve bugün, Dünya çok daha yüksek sesle ve daha geniş bir coğrafyada Temel Geliri konuşuyorsa bunun en büyük etkeni kuşkusuz Kovid-19 pandemisi oldu.

2020 yılının ilk aylarında tüm Dünya’yı etkisi altına alan korona virüs adeta ülke ekonomilerini durdurdu. On milyonlarca insan birkaç ay içerisinde işlerini kaybetti ve gelir güvencesinden mahrum kaldı.

İş o derece dramatik bir hal aldı ki, Nisan ayının ortalarında Papa Francis bile Vatikan aracılığıyla hükümetlere birer mektup göndererek çağrıda bulundu. Koronavirüs yüzünden temel gereksinimini karşılayamayan, hükümetlerin hazırladığı teşvik paketlerinin dışında kalan insanlara seslenen Papa Francis, “Sizin emeklerinizin karşılığını verebilmek için artık evrensel temel gelir fikrini değerlendirme vakti gelmiştir” dedi.

Dünya genelindeki birçok isim bu açıklamaların ardından Papa Francis’e destek yağdırdı.

Bu destekçilerden birisi de ABD’de Demokrat Parti’de başkan adayı olabilmek için yarışan Andrew Yang idi.

Yang özel bir etiketle Twitter’dan başlattığı ve vatandaşlara bin ile 5 bin dolar arasında bir “evrensel temel gelir” ödenmesine ilişkin teklifine yarım saat içerisinde 10 bin yorum geldi. Birkaç saat içerisinde ise Yang’in tweeti 40 bin kez paylaşılmıştı.

Etikete yorum yapan bir temel gelir destekçisinin tepkisi ise hayli ilginçti: “Teklif geçmezse zenginleri yemek zorunda kalacağız.”

Aynı günlerde İspanya’da Ekonomi Bakanı Nadio Calvino, ülkenin “evrensel temel gelir uygulamasına” geçeceğini duyurdu. Mayıs ayında da 100 bin aileyi kapsayan ilk uygulama başlamış oldu. Pandemiyle birlikte Temel Gelire ilişkin ilk ciddi adımı atan ülke İspanya oldu. Şimdi İspanya’nın düğmesine bastığı bu uygulamanın AB içerisinde ve Avrupa genelinde genişleyip genişlemeyeceği merak konusu.

Temel Geliri tam anlamıyla Dünya’da uygulamaya koyan bir ülke henüz mevcut değil. Ama son 10 yıl içerisinde belli kentler, bölgeler ya da gruplar üzerinde deneysel uygulamalar yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor.

Burada yine bir parantez açıp Temel Gelir’e ilişkin bir ayrıntıyı daha paylaşmamız gerekiyor ki, kavram zihinlerde biraz daha oturmuş olsun.

Gerçek anlamda bir Evrensel Temel Gelir uygulaması için 5 unsurun gerçekleşmesi gerekiyor.

Birincisi “periyodik” olmalı. Yani düzenli aralıklarla, örneğin her ay ödenmeli.

İkincisi, “nakit ödeme” olmalı. Yani ödeme nakit para ile gerçekleşmeli ve ödemeyi alanlar nasıl harcayacaklarına bizzat kendileri karar vermeli.

Üçüncüsü, “bireysel” olmalı. Yani hane bazında değil, bireysel bazda ödenmeli.

Dördüncüsü, “evrensel” olmalı. Yani, pilot uygulama olmadan herkese ödenmeli.

Ve Beşincisi de, “koşulsuz” olmalı. Yani, herhangi bir ön koşula, çalışma ya da çalışmaya istekli olduğunu göstermeye gerek kalmadan ödenmeli.

Temel Gelire ilişkin bu bilgiden sonra biraz da Dünya’daki uygulama örneklerinden söz etmek istiyorum. Nerelerde uygulandı ve nasıl sonuçlar alındı?

Örneğin,

Kanada Manitoba’da 1975–1980 arası uygulandı. Yalnız bireylere 3 bin 386 Kanada Doları ve ailelere 4 bin 907 Kanada Doları verildi. Toplumun hastane masraflarının azaldığı, genel eğitim oranının arttığı gözlendi.

Namibiya Omitara’da 2008–2009 arası uygulandı. Yalnız bireylere ayda 100 Namibiya Doları verildi. O dönemde çocuk ölümleri, suç oranları azaldı ve genel eğitim oranı, sağlık merkezleri kullanımı, ekonomik faaliyetlerin arttığı gözlendi.

Hindistan Madhya Pradesh’te 2011–2013 arasındaki uygulamaya 8 köyden yaklaşık 6 bin kadın, erkek ve çocuk katıldı. Yetişkinlere ayda 300 Rupi, çocuklara 150 Rupi verildi. Bu dönemde bölgede gıda tüketimi, beslenme, eğitim ve ekonomik faaliyetlerin arttığı; hastalık ve borçlanma oranlarının azaldığı gözlendi.

Finlandiya’da 2017–2018 yıllarında uygulandı. Rastgele seçilen 2.000 vatandaşa aylık 560 Euro ödendi. Bulgulara göre, temel gelir desteğinin deneklerde güven duygusunu artırdığı, güvenceyle kişisel sosyal alanlara ve normalde uzak durulan daha düşük ücretli işlere ilginin arttığı gözlemlendi.

ABD Alaska’da 1982 yılından beri özel bir program uygulanıyor. Burada uygulanan model tam anlamı ile bir Evrensel Temel Gelir programı değil ama benzer şekilde çalışıyor. Alaska hükümeti doğal kaynaklarını kullanmak isteyen tüm firmalardan belli bir ödenek alıyor ve bunu özel bir fonda topluyor. Bu fon Alaska’da yaşayan herkese yılda 800 ile 2.000 dolar arası maaş ödüyor.

Halen devam eden ya da yakın zamanda tamamlanan temel gelir uygulamaları da var. Örneğin, ABD California Oakland, Brezilya Velho, Hollanda Utrecht, İtalya Livorno, Uganda Fort Portal’da da farklı ölçeklerde Temel Gelir uygulamaları gerçekleştirildi.

Tüm bu örnek uygulamalar, pilot çalışmalarla birlikte ülke genelinde uygulanmasına yönelik en önemli girişim 2016 yılında İsviçre’de gerçekleştirilen “Temel Gelir Referandumu” oldu.

İsviçre Anayasası’na göre 100 bin kişinin imzasıyla yasa teklifi hazırlanıp referanduma sunulabiliyor. Bu kapsamda yaklaşık 125 bin kişinin geçerli imzasıyla devletin kayıtsız şartsız her yetişkin için ayda 2 bin 500, her çocuk için ise 625 İsviçre Frangı temel gelir ödemesine ilişkin öneri 3 Haziran 2016’da halk oylamasına sunuldu.

Referandum sonucunda öneri yüzde 78 oy oranıyla reddedildi. Tahmin edileceği gibi, referandum sürecinde ülkede epey sert tartışmalar da yaşandı. Kimine göre İsviçre’ye komünizm geliyor, kimine göreyse tembellik ödüllendiriliyordu.

Referandum, Türkiye’de dahil Dünya’nın birçok ülkesinde gündem oldu. Örneğin Türkiye’de, 2016 yılının kurlarına göre “İsviçre, çalışan çalışmayan herkese ayda 7 bin lira para verecek” gibi başlıklarla haberlere konu oldu. Eğer bu başlıkları bugünün kurlarıyla atıyor olsalardı, “İsviçre, çalışan çalışmayan herkese ayda 20 bin lira para verecek” diye yazacaklardı.

Nasıl?

İşsizliğin, gelir adaletsizliğinin bu derece arttığı bir Dünya’da, yaşam koşullarında ayda 20 bin lira almak… Üstelik, hiçbir koşula bağlanmadan… İnsana rüya gibi geliyor değil mi?

Referandum sonrası İsviçre’de Temel Gelir destekçileri konuyu halka tam olarak anlatamamaktan yakınırken, gerçekleşen halk oylamasının bir başlangıç olduğunu, yüzde 22 düzeyindeki desteğin de çok önemli bir oran olduğunu aktararak, uzun siyasi mücadele sonrası Temel Gelir önerisinin halk tarafından mutlaka kabul göreceğini savunuyorlar.

Nitekim, bu referandum beklendiği gibi tartışmaları daha da alevlendirdi.

Örneğin, İsviçreli film yapımcısı Rebecca Panian, 2018 yılında İsviçre’nin Almanya sınırında bulunan Rheinau (Raynau) kasabasında yaşayan 588 kişiyi kapsayan ve 12 ay sürecek bir deney başlatacağını duyurdu. Deney kapsamında katılımcılara sosyal yardım alıyor olsun ya da olmasın aylık 2 bin 500 İsviçre Frangı verileceğini açıkladı.

Panian, kendisini böyle bir deneye yönelten etkenin 2016 yılındaki referandum olduğunu ve bundan ilham aldığını aktarırken, finansmanı sağlayabildiği taktirde deneyin sonuçlarını bir sosyolog, bir ekonomist ve bir dilbilimciden oluşan ekip eşliğinde filme çekmeyi planladığını aktarıyordu.

Rebecca Panian’ın deneyi gerçekleştirip gerçekleştiremediği hakkında, gerçekleşmişse sonuçları hakkında henüz bir bilgi sahibi değiliz. Ancak referandum sonrası beklenildiği gibi tartışmalara kamuoyunun ilgisinin giderek arttığını, deneysel çalışmalar ve farklı uygulamalardaki sonuçların da katkısıyla olası yeni bir oylamada halkın desteğinin artacağını gösteriyor.

Temel Gelir konusunda Dünya’daki durum böyle…

Peki, ülkemizdeki durum ne?

Kim, neyi savunuyor? Temel Geliri siyasi programına alan bir parti var mı?

Sivil toplum örgütleri içerisinde konuyu dert edinen bulunuyor mu?

Tatlı bir rüya mı, yoksa bir gün ülkemizde de uygulanması için peşine düşülmesi zaruri bir gerçeklik mi Temel Gelir?

İsterseniz gelin bir de kendi evimize, ülkemize bir bakalım.

Dünya’da Temel Gelire ilişkin tarihsel kökler bulunsa da Türkiye’de sosyal ve siyasi gündeme çok yakın bir zamanda girebildiğini görüyoruz.

Son 40 yıl içerisinde siyasi partiler çeşitli sosyal yardımlar ve sosyal güvenlik uygulamaları, önerileri ile toplumun karşısına çıkmasına karşın Evrensel Temel Gelir vaadini programına alan bir siyasi parti henüz mevcut değil.

Ancak, seçim programları ve vaatleriyle Evrensel Temel Gelire en çok yaklaşan partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu görüyoruz. Son 5 yıl içerisinde gerçekleşen seçimlerde toplumun karşısına “Aile Sigortası” kavramı ile çıkan CHP’nin son gerçekleşen kurultayında Parti Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” içerisinde de “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” kurulması vaat ediliyordu. Metinde tam olarak şöyle deniyordu:

“Vatandaşlarımıza asgari bir gelir düzeyi mutlaka sağlanacaktır. Bu bağlamda ‘Aile Destekleri Sigortası’ uygulamaya konulacak, bu topraklarda hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecektir. Vatandaş, devlet yardımlarını ‘lütuf’ olarak değil, ‘hakkı’ olarak alacaktır.”

Kuşkusuz bu bildirideki “Vatandaşlarımıza asgari bir gelir düzeyi mutlaka sağlanacaktır” ibaresi önemli. Bundan her vatandaşa asgari bir gelir garantisi sağlanmasının vaat edildiği anlaşılıyor. Bunun da evrensel temel gelir kavramına yaklaştığını düşünmek yanlış olmasa gerekir.

Tabii ki olası bir iktidar aşamasında uygulama planlarına geçerken nasıl bir çerçevede hayatiyet bulacağını bugünden öngörmek mümkün değil.

Ama Temel Gelir kavramının yakın gelecekte farklı siyasi yelpazedeki partilerin programlarına girmesi, seçim vaatleri arasında yer alması da sürpriz olmaz.

Nitekim yakın zamanda kurulan partilerden Gelecek Partisi’nin programına baktığımızda “Asgari Geçim Desteği” sistemine geçilmesini vaat ettiğini görüyoruz. Tüm sosyal yardımların sadeleştirilerek tek bir destek programına geçilmesinin öngörüldüğü vaadin herkesi kapsayacak bir Evrensel Temel Gelir vaadinden uzak olduğu anlaşılıyor.

Ancak yakın gelecekte artacak siyasi talepler ve kamuoyu baskısıyla partilerin programlarını güncellemesi ve Temel Gelirin daha etkili biçimde ülke gündemine gelmesi yüksek ihtimal dahilinde.

Kamuoyu baskısı demişken, buna yönelik sivil organizasyonlar da son 5 yıl içerisinde artmaya başladı.

Örneğin, Ali Mutlu Köylüoğlu öncülüğünde 2015 yılında başlayan Evrensel Temel Gelire ilişkin çalışmalar 2019 yılında sivil toplum hareketine evrildi ve Vatandaşlık Temel Geliri Araştırma Geliştirme Kültür ve Yayma Derneği adıyla sivil bir organizasyona dönüştü. Derneğin başkanlığını yapan Ali Mutlu Köylüoğlu, Türkiye’deki organizasyonu “Temel Gelir Dünya Ağı”na da dahil etmeyi başardı.

Dernek ülke genelinde çok sayıda toplantılar gerçekleştirirken, www.vatandasliktemelgeliri.org web sitesi ile Facebook başta olmak üzere sosyal medya ağları üzerinden daha geniş kesimlere ulaşmaya, temel gelirin toplum tarafından kavranması ve duyarlılık oluşması için çalışmalar yapıyor.

Covid-19 pandemisiyle birlikte yoğunlaşan ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte hem dernek hem de temel gelir konusu haberlere çok daha fazla konu olmayı başardı.

Bu haberler arasında derneğin kurucusu Ali Mutlu Köylüoğlu’nun açıklamalarından önemsediğim bir bölümü özellikle burada sizlerle de paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor, Köylüoğlu:

Tarihsel kökleri de olan Evrensel Temel Gelir fikri; dönem dönem, sağ veya sol, değişik kampların muhafazakar olarak öne çıkanlarının eleştirisine maruz kalmıştır. Bunu “sol” bir yaklaşım olarak kategorize edip yüklenen kapitalistler olduğu gibi, tıkanan kapitalizme can suyu vermek için hazırlanmış bir proje olarak görüp, karşı çıkan solcular da mevcuttur. Esasen; Evrensel Temel Geliri, bir sağ veya sol söylem olarak kategorize etmek, sağ veya sol bir ideolojiye mal etmek pek doğru da değildir; mümkün de gözükmemektedir.

İşin ilginç tarafı; sağ veya sol dünya görüşünden destekçileri de olan, solcu, kapitalist, feminist, özgürlükçü, hümanist kimlikleri ile bu konsepti destekleyenler de mevcuttur. Eğer mutlaka bir şekilde kategorize edilmesi gerekirse; Evrensel Temel Gelir için gerçekçi –realist- tanımlamasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Dünyada yaygın olarak kullanılan bir slogan da durumu özetliyor aslında; “Evrensel Temel Gelir ne Sol’dur, ne Sağ’dır; Gelecek’tir.”

Evet, Türkiye’deki Evrensel Temel Gelire ilişkin tablo da ana hatlarıyla böyle…

Kuşkusuz, 2020’nin başından itibaren, yani korona virüs pandemisiyle birlikte temel gelire ilişkin Dünya’da çağrılar çoğalınca Türkiye’de birçok akademisyenin, yazarın da makaleleri yayınlandı, yine çok sayıda çeviri Türkiye’deki okuyucularla paylaşıldı.

Bu eğilimin artarak ve yoğunlaşarak devam edeceği anlaşılıyor.

Evrensel Temel Gelir kavramı ve tartışmalarına ilişkin hazırladığım bu podcastte artık sona yaklaşıyoruz.

Umarım, Temel Gelir kavramını hiç duymamış olanlar ile biraz daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için yararlı bir podcast olmuştur.

Tüm bu aktarımlarıma rağmen sanıyorum zihninizde bir soru hala güçlü bir şekilde duruyor:

“İyi de, bir ülkede herkese temel gelir ödemesi nasıl yapılacak? İnsanlar çalışsın ya da çalışmasın bu ödeme yapılabilir mi? Devlet, bu bütçeyi nasıl sağlayacak?”

Bu soru, zihninizde hala yanıtını bulmamış olabilir?

Zaten önümüzdeki dönemde siyasi tartışmalar da bu noktaya odaklanacak.

“Nihayetinde bu mesele siyasi bir mesele” diyen Guy Standing, “Finansman meselesi bir toplumun sosyal adalete, cumhuriyetçi özgürlüğe ve ekonomik güvenceye ne kadar öncelik verdiğiyle ilgili bir meseledir. Bu açıdan baktığımızda, temel gelir sisteminin finanse edilebilir bir sistem olduğunu, hatta bu sistemi finanse etmemek gibi bir lüksümüz olmadığını söyleyebiliriz” diyor.

Ve devam ediyor Guy Standing, “Temel gelir ile ilgili pilot uygulamalar para ve zaman kaybından ibaret. Eğer temel gelirin bir hak olduğu kabul ediliyorsa, onun ‘işe yarayıp yaramayacağını” sorgulamak anlamsızdır. Örneğin köleliği kaldırmaya çalışırken, bunun işe yarayıp yaramayacağını sorgulamak kadar anlamsız” diyor.

İnsanoğlu durup, hep birlikte yeniden düşünme ve radikal kararlar almanın şafağına doğru ilerliyor olabilir.

Bu podcastin başlangıç bölümünde de aktardım gibi, İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın yayınladığı rapora göre, 2 bin 153 milyarder, dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan 4,6 milyar kişiden daha zengin. Dünya zenginlerinin zirvesi kabul edilen Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos’daki yıllık toplantısında yayınlanan “Önemseme Zamanı” isimli bu rapor, insanoğlunun bizzat kendi eliyle yarattığı adaletsizliği ve trajediyi gözler önüne seriyor.

Düşünebiliyor musunuz, binlerce yıldır süren teknoloji, dijitalleşme, kalkınma, refah, ilerleme hikayesinin sonunda insanlığın geldiği nokta: Dünya’nın yüzde 1’lik en zengin kesimi, 6,9 milyar kişiden 2 kat daha zengin durumda.

Bu, asla sürdürülebilir bir durum değil…

Podcast bölümümüze Guy Standing ile başladık yine onunla bitirelim.

Temel geliri, bizden önceki nesiller tarafından tesis ve muhafaza edilmiş¸ “kolektif toplumsal servetten bize düşen sosyal kâr payı” olarak düşünebiliriz diyen Guy Standing, “Korona virüs salgınından önce bile küresel ekonomik sistemimiz temel geliri ekonomik olarak zorunlu kılıyordu. Benim görüşüm, ekonomik krizin kapıda, gerçekleşmeyi bekleyen bir felaket olduğudur”, diyor ve ciddi bir uyarıda bulunuyor:

“Temel bir geliri olan dönüştürücü bir stratejimiz yoksa, korkarım ki 1930’lardaki gibi otoriter tiranlara hızlı bir geçiş gerçekleştireceğiz. Korona virüs salgını bu tehlikeyi çok daha büyük hale getiriyor.”

Ne dersiniz?

Thomas More’dan bu yana Temel Gelir, hala bir ütopya mı, yoksa artık zamanı gelmiş bir fikir mi?

Dünya toplumlarının yakın gelecekte bu soruya vereceği yanıt, insanoğlunun geleceğinin bir ütopyaya mı yoksa distopyaya doğru mu ilerleyeceğini belirleyecek.

Sosyalink Podcast Bugünün Ötesi serimizde “Evrensel Temel Geliri” ele aldık.

Umarım keyif aldığınız bir podcast olmuştur. Eğer görüş ve önerilerinizi Google Podcast, Spotify ve Apple Podcast gibi platformlar üzerinden ya da ozcanyazici@sosyalink.net eposta adresi üzerinden iletirseniz çok mutlu olurum.

Bir sonraki podcastimizde yine “Bugünün Ötesini” konuşmak üzere sağlıklı kalın, hoşça kalın!

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.