Uber’in ardından Booking.com da bir mahkeme kararıyla kapatıldı ve faaliyetleri yasaklandı.

Uber, İstanbul Taksiciler Esnaf Odası’nın, Booking.com da Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nin (TÜRSAB) açtığı davalarla faaliyetleri durduruldu.

İki yasaklamada da temel gerekçe aynı oldu: “Haksız Rekabet”

Dünyada son yıllarda en çok tartışılan kavramlardan birisi, “Disruptive innovation”…

Bu tanımlama Türkçe’de “yıkıcı yenilik” olarak adlandırılıyor.

Türkiye’de mahkeme kararıyla erişim engeli getirilmiş olan Wikipedia, bakın “yıkıcı yenilik” kavramını nasıl tanımlıyor:

“İş teorisinde, yıkıcı bir yenilik, yeni bir pazar ve değer ağı yaratan ve sonuçta mevcut pazar ve değer ağını bozan, mevcut pazar lideri firmaları, ürünleri ve ittifakları değiştiren bir yeniliktir.”

Tarih bilgisi olan herkes kolayca kavrayacaktır ki, insanlık tarih boyunca bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelere bağlı olarak bu “yıkıcı yenilik” dönemleri hep yaşadı.

1770’lerin sonu, 1800’lerin başında “buharlı makine” üretim süreçlerine (Endüstri 1.0) dahil oldu. Bundan etkilenen sektörler, şirketler, insanlar oldu.

Ondan bir 100 yıl sonra da “elektrik” yaşamımıza dahil oldu ve yine üretim süreçlerini (Endüstri 2.0) kökten değiştirdi. Yine etkilenen şirketler, kurumlar, insanlar oldu.

Ondan bir 50 yıl sonra da “otomasyon” (Endüstri 3.0) süreçleri… Yine aynısı…

Şimdi de “bilişim, internet, teknoloji tüm üretim/hizmet süreçlerini ve ekosistemi kökten değiştiriyor.

Uber ve Booking.com’u kapatan mahkeme kararlarının ruhuna bakılacak olsa 200 yıl önce “buhar gücüyle” çalışan makineler yasaklanmalı, 100 yıl önce “elektriğin” kullanılmasına izin verilmemeli, 60-70 yıl önce de “otomasyona” geçilmesi durdurulması gerekiyordu.

Tüm bu yeniliklerde de tarihsel dönemleri içerisinde “yıkıcı yenilik” getiren sektörler, iş kolları, işletmeler oldu. Bu yeniliklere imza atanlar ya da uyum sağlayanlar ayakta kaldı, uyum sağlayamayanlar ise doğal olarak yok olup gitti. Ama “yıkıcı yenilik” getirenler bir takım ekonomik, sosyal çalkantılara zemin hazırlasa da hiçbirisi mahkeme kararlarıyla “haksız rekabet” yaratıyorsunuz diyerek engellenmedi.

Aslında gerçek haksız rekabeti yeni teknoloji geliştiren ve kullananlar değil, bu teknolojilerin halk tarafından kullanılmasını engelleyenler yaratıyor. Tüketicilerin “daha ucuz, daha kaliteli” hizmete erişmesinin engellenmesi gerçek “haksız rekabet” durumunu oluşturuyor. Yasaklama, teknolojik yenilikle elde edilen “ucuz ve kaliteli” ürün ve hizmet sunumunu engelleyerek, “hakim durumun” kötüye kullanılmasını ve “haksız kazanç” elde edilmesini koruyor, teşvik ediyor.

Bu mahkeme kararları “içtihat” halini alırsa, “yıkıcı yenilikten” etkilenen her sektör temsilcisi ya da her firma bu mahkeme kararlarını gerekçe göstererek artık “haksız rekabet” davası açabilir.

Bu mantığa göre, basılı gazeteler Facebook’a, televizyon kanalları Netflix ve Youtube’a, müzik şirketleri Spotify’a, restaurantlar Yemek Sepeti’ne, çiçekçiler Çiçek Sepeti’ne, eğitim kurumları Udemy’ye, bilumum esnaf Amazon ve Alibaba’ya “haksız rekabet” davası mı açacak?

Bu durumda hiçbir sektörde, alanda yeni bir teknoloji geliştirmeye, “kafa yormaya” gerek yok.

Açıkçası bu tür mahkeme kararları, yasaklama getirilen muhataplarından ziyade, özü itibariyle Türkiye’deki dijital ekosistemin gelişmesini engelliyor, gelişimine ket vuruyor.

Ayrıca “tüketicinin” keşfettiği ve benimsediği “e-tüketici” kimliğini ve yeni nesil tüketim eğilimini ortadan kaldırmıyor. Hele hele her geçen yıl daha da güç kazanan Z kuşağının iş ve gündelik yaşamda daha fazla rol almasıyla birlikte bu durum daha da kuvvetleniyor.

Kullanıcı(tüketici) farklı teknolojik yol ve yöntemlerle yine o hizmete ya da muadillerine ulaşmaya devam ediyor. Bu da, “yıkıcı yenilikle” ürün ve hizmet geliştirenleri “yeni yol ve yöntemlerle” aynı hizmeti sunmaya, tüketicilere ulaşmaya çalışmalarını teşvik ediyor.

Yani, tarihin akışını, mahkeme kararlarıyla durduramazsınız! Olsa olsa, bir süre geciktirir, gelişim ve değişimi sekteye uğratırsınız…

Bu nedenle, ne yazık ki bu tür öngörüsüz kararlar ülkemize, ekonomimize, iş insanlarına, halkımıza, çocuklarımıza, geleceğimize zarar veriyor; hepimize zaman kaybettiriyor.

En basitinden ülkemizdeki teknoloji yatırımları yavaşlıyor, azalıyor. Özellikle yetenekli genç girişimciler yurt dışına kaçıyor. Siz gelmesi kaçınılmaz yeniliğe, “gelme, dur” derseniz, gençler durmuyor, “geleceğe gidiyor”…

Yalnızca kendi topraklarınızda geleceği öteliyorsunuz!

Geleneksel sektörler çökerken ve daralma yaşanırken, yeni ekosistemin doğasına uygun teknoloji ve iş geliştirme hacmi istenen seviyeye ulaşamayınca ister istemez istihdam piyasaları daralıyor ve işsizlik ülkemizde dramatik biçimde yükseliyor.

Eğer bunda ısrar edilirse, hızla, “değişim, gelişim ve yeniliğe” dönülmezse, ekonomik ve sosyal alanlar başta olmak üzere daha birçok alanda yıkıcı süreçler yaşanacağını hep birlikte tarihe tanıklık ederek göreceğiz!

Eğer buna inanmıyorsanız, geriye dönüp “buharlı makinenin”, “elektriğin” ve “otomasyonun” tarihini bir kez daha okuyun!

Keza, hem bilim ve teknoloji, hem de tarih affetmiyor; mahkeme kararlarını beklemiyor!

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.