Teknoloji ve dijital devrim tüm hızıyla Dünya’yı değiştirmeye devam ediyor.

Dört kuşak (Baby Boomers, X, Y, Z) aynı anda dijital devrimi hem tasarımlayor hem de bu devrime maruz kalıyor. Bu büyük değim dalgasının özellikle Baby Boomers (1946-1964 arası doğanlar, X Kuşağı (1965-1980 arası doğanlar) ve Y kuşağının (1981-2000 arasında doğanlar) bir bölümü için değişimi algılama ve uyum sağlama konusunda ciddi zorlukları da beraberinde getirdi.

Dijitalin her şeyi hızlandırdığı, anlamlandırdığı bir çağda, alışılmış kalıpların şekillendirdiği “zihin ve psikolojik” yapıların bu “hız ve anlam” dünyasına uyum sağlaması, değişime adapte olması kolay olmadı ve olmuyor kuşkusuz.

Ama bana kalırsa 2020 yılı itibariyle tarihsel olarak değişimin tam orta noktalarında olduğumuz bir süreçte bir başka zorluğu Y kuşağının bir bölümü (özellikle 1990 sonrası doğanlar), Z kuşağı ve 10 yıl içerisinde daha görünür olacak olan Alfa kuşağı (2010 sonrası doğanlar) yaşıyor.

X ve Y kuşağının hakim olduğu bir Dünya’da Z ve Alfa kuşağını dijital ekosistemin şekillendirdiği geleceğe hazırlayacak bir eğitim modeli, eğitim yaklaşımı ne yazık ki mevcut değil. Ülkelerin eğitim sistemleri bugünün çocuklarını, gençlerini algoritmaların, yapay zekanın şekillendirmeye başladığı yeni Dünya’ya hazırlayamıyor.

Z kuşağı, 100 yıl öncesinin ihtiyaçlarına göre planlanmış bir eğitim müfredatı, metodolojisine maruz bırakılıyor. Robotların yaygınlaşacağı, insan-makine işbirliğinin artacağı, birçok işin otomatize edileceği, çoğu iş sürecini algoritmaların çözeceği bir gelecek için çocuklara bugün sürekli “bilgi” yükleyerek onlara yardımcı olamayız.

İşin üzücü tarafı bugün ülkelerin yönetim sistemlerine, politikalarına hükmeden kuşakların, kurumların bu gerçekliğin ayrımından çok uzakta olması.

Eğer değişim durmayacaksa (ki bu mümkün değil) ve mevcut eğitim sistemi çocukları/gençleri geleceğe hazırlayamıyorsa, açıkçası iş bizzat gençlerin kendisine düşüyor. Doğrusu gençleri bekleyen geleceğin de “sürekli öğrenmeyi öğrenme” temeline dayanacağı için kendilerini zaten bu gerçekliğe göre bugünden hazırlanmaları gerekiyor. Yani kendini sürekli geliştirme yeteneğini bugünden kazanmaları ve kişiliklerinde kalıcı hale getirmeleri bir zorunluluk.

O halde, bugün ortaöğretim, üniversite çağındaki gençlerimiz kendilerini bu zorlu geleceğe nasıl hazırlayabilir? Yazının bundan sonraki bölümünde onlara yararlı olacak önerileri paylaşacağım.

Bakış Açınızı Değiştirin

Hangi üniversitede, hangi bölümde okuyor oluyorsanız olun, gelecek, bambaşka yönleriyle gelecek. Geleceğinizi, yaşamınızı buna göre planlamak zorundasınız. Kabul etmeniz gerekir ki, şu anda ne okuduğunuz eğitim kurumu, ne çevrenizdeki arkadaşlarınız ve hatta ne de aileniz sizin geleceğiniz hakkında, sizden daha fazla kaygıya, sorumluluğa ve karar vericiliğe sahip değil.

Olamaz, çünkü hiçbiri sizin kadar geleceği düşünebilecek, algılayabilecek ve size yol gösterebilecek durumda değil. Hangi noktada olursanız olun, mevcut durumunuzda hepsinden ileridesiniz.

Ama bu sizin için yeterli değil. 2030, 2040’ların dünyasını algılamanız, anlamanız ve ona hazırlanmanız gerekiyor. Bunun için de önünüzde tek yol; ya bu geleceğin gerekliliklerine hazırlanacaksınız ya da çökmekte olan eski Dünya’ya teslim olacaksınız.

İçinizdeki Işığı, Sizi Heyecanlandıran İlgi Alanınızı Keşfedin

Evet, yıllarca sınavdan sınava koştunuz ve sınav sistemi sizi bir üniversiteye, bir bölüme yerleştirmiş olabilir. Bu tercih belki isteğiniz doğrultusunda oldu, belki de isteğiniz dışında bir bölüme yerleştiniz.

Bugüne kadar geldiğiniz yol ve hikayesi ne olursa olsun, önemli olan bundan sonra gideceğiniz yol ve yazacağınız hikaye olacak.

Eğitim sisteminin tornalarından geçmiş ve bugüne kadar gelmiş olabilirsiniz, ancak bundan sonraki hikayenizi “sürekli öğrenme ve yenilenme” esasına göre ilerletmek zorunda olduğunuzu biraz önce de aktardık.

Bunun için sizi heyecanlandıran, yapmaktan, uğraşmaktan keyif aldığınız alanı, konuyu keşfetmelisiniz. Zorunlu değil, gönüllü bir iş, meslek alanı seçmelisiniz; üstelik gelecekte yaşamınıza yön verecek birçok meslek daha ortaya çıkmamışken.

Çok Kitap Okuyun

Okulun verdikleriyle yetinemezsiniz. Aslına bakacak olursanız mevcut eğitim sisteminin eski dünyanın eğitim müfredatı ve zihniyetiyle sizi geleceğe hazırlama şansı da pek yok. Alacağınız üniversite diplomasının bunun için yeterli olması mümkün değil.

Bu yetersizliği ve açığı ancak sizin özgür iradeniz ve kararlılığınız kapatabilir. Bunu sağlayabilmenin en iyi yollarından biri de çok kitap okumak. Açıkçası ilgi alanınızı, gelecek planınızı destekleyecek, sizi geleceğe hazırlayacak ne bulursanız okuyun. Aralıksız, dur durak bilmeden okuyun. Zaten bundan sonraki yaşamınız da bundan başka bir şey yapma şansınız da yok.

Eğer İngilizce gibi farklı dillere de hakimseniz, hiç düşünmeden yabancı dilde yazılmış kitapları da okuyun. Hatta özellikle bu kitapları arayıp bulup okumaya gayret gösterin.

Online Bilgi Kaynaklarından Yararlanın

Bilgi kaynaklarını dinamik biçimde takip etmelisiniz. Sizin için online ağın bir okul olduğunu kavramalısınız. Bu okulun müfredatını siz oluşturuyorsunuz. Yüzbinlerce, milyonlarca bilginin dolaştığı bir ağdan nasıl yararlanmanız gerektiğini, hangi kaynaklara (içerik kaynakları, kişiler, kurumlar vb.) odaklanmanız gerektiğini belirlemeli, bunları güncel olarak takip etmelisiniz.

Bilgi kaynaklarını takip etmek için bazı dijital araçları kullanabilirsiniz. Bunların en ünlüsü Google Alerts. İlgi alanınızı oluşturan konuları, anahtar kelimeleri listeleyerek, istediğiniz zaman aralığında e-postanız aracılığıyla izleyebilir, güncel her gelişmeyi öğrenebilirsiniz.

Benim kullandığım önemli araçlardan birisi de Feedly.

Feedly ile de önemli gördüğünüz içerik kaynaklarının adreslerini (feed’lerini) konularına göre segmente ederek tek bir arayüz üzerinden kolaylıkla takip edebilirsiniz. Çok yararlandığımı söylemeliyim.

Sektörleri, konuları, içerikleri, profesyonelleri takip ederken kullandığım iki önemli araç daha var. Bunlardan birisi Twitter’ın “Listeler” özelliği, diğeri de Linkedin’de önemli gördüğün konu ve anahtar sözcüklerine bağlı #hashtag’ler.

Siz de ilgi alanınıza göre kendinize göre listeler ve #hashtag’ler belirleyebilir, bunları düzenli takip edebilirsiniz.

Yazı Yazın

Gerçekten. Şaka yapmıyorum. Sakın, ben yazamam demeyin. Başlayın, deneyin, çaba gösterin, yeniden deneyin. Sakın vazgeçmeyin. Önce Linkedin’de 2-3 paragrafla yazmaya başlayın. Ama mutlaka özgün olmaya, yorumlarınızla bir bakış açısı getirmeye, dikkat çekmeye çalışın. Eğer yazmak üzerine bir kaynağa ihtiyacınız varsa, size önerim Ann Handley’in yazdığı Herkes Yazabilir kitabını alın okuyun. Çok işinize yarayacak.

Kimse sizden yazı yazarken bir yazarlık ya da gazetecilik örneği beklemiyor. Yazacaklarınızla küçük bir “fark” ya da “farkındalık” yaratmanız yeterli.

Bu konuda başlangıçta güçlü, etkili olamasanız bile, yazmakta ısrar etmeniz, yazarken düşünmenizi, öğrenmenizi ve gelişim göstermenizi sağlayacak. Israrınızın ödülünü devamında alacaksınız. Bakış açınız gelişecek, nelerin ilgi çektiğini ya da ilgi çeken şeylerin neler olduğunu idrak edecek, hedef kitlenize göre içerik geliştirmede ustalaşacaksınız.

“Nereden, nasıl başlamalıyım yazmaya” diye daha şimdiden dertlenmenize gerek yok. Sohbet eder gibi, konuşur gibi yazın; tıpkı benim şu anda yaptığım gibi…

Başlayın, gerisi gelsin…

Blog yazın (WordPress olsun mümkünse), Medium’da (https://medium.com/) hesap açın, burada yazın.

Ağ ve Çevre Oluşturun

Yukarıda aktardığım alan ve konularda iştahlıysanız, gerçekten motive biçimde ilerliyorsanız bu sürecin hikayenizi ilerlettiğini göreceksiniz.

Bunun en önemli sonuçlarından bir tanesi yavaş yavaş gelişmeye başlayan yetkinliğiniz kendini göstermeye başlayacak ve bir çevre, ağ oluşturmaya başlayacaksınız.

Online kanal üzerinde bu çevrenizi Linkedin profiliniz ve Twitter hesabınız üzerinden inşa edin, ilerletin. Özellikle Linkedin’i çok ciddiye alın ve sizin gelişiminize katkı sunacak bir bağlantı politikası izleyin.

Eğer sabırlı olur, doğru bir biçimde Linkedin’i kullanır, üretken olmayı başarırsanız şaşırtıcı olacak derece de Linkedin’den geri dönüşler alacak, kariyerinizi ilerlettiğinizi göreceksiniz.

Değerlere Odaklanın

Kabul etmek gerekir ki, bundan sonra iş ve özel yaşamımızla ilgili birçok işi yapay zeka, algoritmalar ve robotik sistemlerle çözüyor olacağız. Hangi sektör ve hangi meslek tanımlaması içerisinde olursak olalım makinelerle işbirliği halinde çalışıyor olacağız.

Böyle bir gelecek içerisinde yeni nesil şirketlerin geleceğini, iş yapış şekillerimizi daha fazla insana ait güçlü değerler belirleyecek. Örneğin etik değerler, makinelerin epey bir süre daha yetersiz kalacağı sanatsal, duygusal, sezgisel yaratıcılık, dijitalleşmeyle yaşamın her alanına yayılacak disiplinler arası işbirliği halinde çalışabilme yeteneği gibi değerler çok önem kazanacak.

Bilgiye ulaşma, bilgiyi bir araya getirme, bilgiyi yorumlama gibi yeteneklerinizi geliştirirken, gerek katılacağınız iş ekipleri içerisinde, gerekse bireysel olarak yöneleceğiniz iş süreçleri, girişimcilik hikayelerinizde sizi güçlü kılacak yönler bugünden geliştireceğiniz bu değerler olacak.

Kaygılanmayı Bırakın

Son olarak özellikle bir noktayı vurgulamak istiyorum.

Gençlerle her buluşmamda “dijital gelecek” üzerine sohbetin sonunda çoğunlukla bir korku ve kaygı içerisine girdiklerini görüyorum. Bunun en başat nedeninin de gençlerin ilk eğitim döneminden itibaren yanlış bir eğitim metadolojisiyle eğitim öğretime maruz bırakılmış olmaları…

Bu nedenden dolayı, teknoloji, dijitalleşme, yapay zeka, algoritmalar, robotların başat rol oynayacağı gelecek üzerine düşünürken gençlerin “İyi de ben gelecekte ne iş yapacağım?” diye sorması gayet doğal.

Ancak geleceği bizzat bu kaygıları yaşayan gençler, bugünün Z kuşağı kuracak, inşa edecek. Geleceğin belirsizliğine doğru yol alırken, yaklaşık olarak neyin gelmekte olduğunu da görebiliyoruz. İş, sektörler nasıl evrilecek, nereye varacağız yaklaşık olarak görülebiliyor.

Teknoloji ve dijitalleşme elbette devletler, sistemler, hukuk düzeni, toplumsal uyum ve entegrasyonlar, gelir dağılımı, eşitsizlik gibi makro sorunlar üzerine kafa yormaya, çözümler aramaya devam edecek.

Ancak gençlerin, böyle bir geleceği kaygılanarak bekleme şansları yok.

Gençlerin tek şansı kendilerine sunulanla yetinmemek ve o sunulanın yetersizliğinde kaybolmamak olmalı. Dijital ekosistem gençlerin gelişim ve değişimi için bugün sanılanın ötesinde imkana sahip. Yeter ki gençler içlerindeki o cevheri açığa çıkartacak idrak ve kararlılığa sahip olabilsin, o cevherin izini sürebilsin…

Gerisi kendiliğinden gelecek zaten…

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.