Türkiye’de okulların eğitime ara vermesinin üzerinden iki, uzaktan eğitime başlanmasının üzerinden bir hafta geçti.

Her ne kadar Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de öncelik Korona Virüs salgını nedeniyle sağlık olsa da, milyonlarca öğrenci nedeniyle eğitim de öncelikli konulardan birisi olmaya devam ediyor.

Devlet, okullar, öğrenciler, veliler ortaya çıkan bu ani ve zorunlu tablo karşısında yol almaya, çözüm üretmeye çalışıyor.

Türkiye, okulları, öğretmenleri ve öğrencileriyle uzaktan eğitimi öğrenmeye, anlamaya, uygulamaya çalışırken, sis bulutu içerisinde bugüne kadar uygulanan eğitim modelinin bazı unsurlarını online eğitim sürecine nasıl uyarlayacağına ilişkin tartışmalar da yaşanıyor.

Türkiye’nin önemli akademisyenlerinden Prof.Dr. Erinç Yeldan’ın Twiter’dan paylaştığı bir mesaj çok ciddi bir tartışma yarattı. Yeldan, şu mesajı paylaştı:

“Online eğitim ile birlikte akademide bir ‘sınav nasıl yapacağız? Not nasıl vereceğiz’ tartışması başladı.  Olağan üstü koşullardayız. Not vermek bu kadar mı kıymetli? Sınav öğrenciyi yarıştırmak demek değil, öğretimin bir parçası. Bu kibirli narsizmi anlayamıyorum.”

Bu yazı yazılırken, 31 bin beğeni, 3 bin 500 retweet alan Erinç Yeldan’ın bu paylaşımı üzerine, kimisi sınav, kimisi not, kimisi de narsizm kavramları etrafında tartışmaya katıldı.

Konu üniversite etrafında konuşulmaya başlanmış olsa da, orta öğretimde de okul yönetimleri, öğretmenler, öğrenciler arasında “peki, uzaktan eğitim uzarsa sınavlar nasıl yapılacak?” diye sorular soruluyor ve yanıtları aranıyor.

Anlaşılan o ki, sağlık önceliğinin olduğu bu günlerde ”sınav” konusu bir öncelik taşımıyor ve okul yönetimlerinin gündeminde belirsiz bir süre için ertelenmiş gibi gözüküyor. Sağlık derdi yaşanan zamanlarda bu konu çok da dert edilmeye değer gibi de görülmüyor. Bu durum açıkçası, bu yazının devamında aktarmaya çalışacağım gibi ülkemiz için önemli bir fırsat alanını da beraberinde getiriyor.

Oysa, “sınav” ve “not”, Türkiye’de eğitim sisteminin ana bir unsur olarak üzerine inşa edildiği kavramlar.

Bir öğrencinin eğitim sürecinde eğitim öğretim kazanımlarını “ölçme, değerlendirme, sıralama, seçme, yerleştirmede” başat araç olarak “sınav” ve “not” kullanılınca doğal olarak bu mekanizma  işlemediğinde sistemin temelleri de sarsılmış oluyor.

Bakın, bir hafta önce Türkiye uzaktan eğitime geçti. Kamu tarafında Milli Eğitim Bakanlığı, EBA üzerinden TV ve online karması bir modeli devreye aldı. Özel okullar ise videolar üzerinde başlattıkları modeli geçen hafta “sanal sınıf” uygulamalarıyla interaktif bir seviyeye taşıdı.

Bir haftalık uygulama ve deneyim gösterdi ki, Türkiye’de binlerce okul, “sanal sınıf” kapsamında ABD merkezli 3 dijital platform üzerinde bir araya geldi: Webex, Zoom ve Microsoft Teams.

Elbette bazı okullar, benzeri başkaca kanallar da kullandı; ancak yaygın olarak kullanılan yukarıdaki üç platform oldu.

Fotoğraf: www.freepik.com

Fiziksel olarak, ayrı ayrı binalarda eğitimlerini sürdüren binlerce okul, bu üç platform üzerinde hesaplarını oluşturarak “sanal sınıflarında” yan yana eğitimlerine başladı.

Şimdi şöyle hayalinizde bir canlandırın: Yüz binlerce öğrenciyi taştan tuğladan devasa üç binada toplamışsınız ve öğrenciler yan yana sınıflarda eğitim görüyorlar.

Bu müthiş bir tablo ve büyük bir değişim. Fiziksel olarak üç binada bir araya getirmenizin mümkün olmadığı okulların Webex, Zoom ya da Teams üzerinde bir araya gelmesi ve eğitime başlaması hiçbir okul için sorun oluşturmadı. Aksine bu zor günlerde onlar için deyim yerindeyse büyük bir kurtarıcı oldu. Binlerce okulun bu devasa teknoloji yatırımlarını yapacak ne zamanı, ne de maddi imkanı vardı. Oysa çok cüzi maliyetlerle öğrencilerini öğretmenleriyle buluşturmayı başardılar.

Şimdi dersler “online eğitim ile sürüyor ve öyle gözüküyor ki en azından bu eğitim öğretim dönemi uzaktan eğitim modeliyle tamamlanacak.

Peki, okullar öğrencilerin “ölçme ve değerlendirmesini nasıl yapacak?”

İşte beni bu yazıyı yazmaya yönelten ve Erinç Yeldan’ın bir sitemle dile getirdiği “sınav” konusu üzerinden eğitimcilerimize, okul yöneticilerimize, “bundan sonra ne olacak?” diye dertlenenlerle başlıklar halinde paylaşmak istediklerim var. Ama tez elden şunu söyleyebilirim. Ey okul yöneticilerimiz, ey öğretmenlerimiz, bundan sonra “ölçe ve değerlendirme” için “sınava” değil, “projeye”, “sunuma”, “makaleye”, “deneye”, “uygulamaya” ve benzeri araçlara ihtiyacınız olacak.

Neden mi?

Aşağıdaki yorumlarımı bir öneriler paketi olarak da değerlendirebilirsiniz…

Fotoğraf: www.freepik.com

Süreç Fırsat Olarak Görülmeli

Bu yaşadığımız üzücü, talihsiz, zor dönemi bir fırsat zaman dilimi olarak görebilirsiniz. Bugüne kadar teorik düzeyde ele aldığınız “online eğitim kavramını bizzat uygulama şansı bularak şimdi deneyim sahibi oluyorsunuz. Süreci ele alış şekliniz, eğitim kurumunuzu da geleceğe taşıyıp taşıyamayacağınızın da işaretini vermiş olacak. Bu süreci geçici bir dönem olarak görüp yeniden eski sistem ve alışkanlıklara geri dönmeyi umut ediyorsanız, yazık olur.

Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak

Bu salgın bir süre sonra kontrol altına alınacak ve sona erecek. Elbette öğrenciler fiziksel okullarına geri dönecekler. Ancak normal yaşam koşullarına dönüldüğünde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Olmamalı da zaten. Eğitim kurumları ve eğitimciler online eğitimi kullanmaya devam etmeli. Bunu da belirli bir plan ve hedefler doğrultusunda yapmalı.

Tek Yönlü Eğitim Yerine Çift Yönlü Eğitim

Uzaktan eğitim süreci, eğitimde fiziksel sınırlar olmadan da eğitimin gerçekleşebileceğini gösterdi. Ancak yaşanan iki haftalık deneyim, fiziksel sınırları bir engel olmaktan çıkartmakla birlikte eğitim içeriği ve müfredatın” ciddi bir sorun olmaya devam edeceğini gösteriyor. Klasik sınıf düzeninde olduğu gibi ders öğretmenleri öğrencilere ekran karşısında yalnızca bilgi aktarımı ve yüklemesi yapmaya devam ederse, öğrencinin ilgisini, dikkatini ayakta tutmaya yetmeyecektir. Bunun yerine öğrencileri “düşünme, araştırma, sorgulama, proje hazırlama, sunum yapma” gibi aktif katılımlarını sağlayacak modele geçilmeli. Bu, mümkün olduğunca tüm dersler için planlanmalı.

Örneğin, bir sosyal bilgiler, coğrafya dersinde öğretmen sanal sınıfında “Türkiye’de yağışlar ve bölgelere göre yağış türleri” gibi konularda monolog bir bilgi aktarımı yapmak yerine, öğrencilerden “Türkiye’de yağış türleri ve bu yağışların yaşam, ekonomi, tarım, turizm üzerine etkileri” konusunda bir araştırma yapmalarını isteyebilir öğretmen. Bugün öğrencilerin bu bilgilere ulaşabilecekleri, araştırabilecekleri bilgi kaynakları çok fazla var. Bu yöntemle öğrenci bir hedef için araştırma yaparken hem ihtiyaç duyduğu bilgiyi edinecek, hem o bilgileri bir hedef için analiz etmiş, sorgulamış, bir araya getirmiş ve sonuçlar çıkarmış olacak. Sanal sınıf saatlerinde ise öğretmen ve öğrenciler araştırmalarının sonuçları üzerinden konuşuyor olacaklar.

Öğretmenin Yeni Görevi: Mentörlük

Fotoğraf: www.freepik.com

Böyle bir modele geçildiğinde iki temel kazanımın sağlanmış olması ya da bu yönde çabanın olması gerekir. Birincisi, öğrencinin “öğrenmeyi öğrenmiş” olması, yani bilgi kaynaklarına nasıl ulaşacağı, nasıl sorgulama yapacağı, edindiği bilgileri nasıl bir araya getireceğine ilişkin temel bir edinimi sağlamış olması gerekir.

İkincisi ise, belki de eğitim alanında bundan sonraki sürece damga vuracak en önemli unsura, yani öğretmene ilişkindir.  Yeni nesil eğitimde öğretmen de öğrenci kadar aktif eğitim sürecinin parçası olması gerekir. Yani öğretmen öğrencilerine “mentörlük” yapabilmeli. Yıllardır sürdürülen klasik ders kitapları ve sabit bilgileri öğrencilere dikte ederek bir eğitimi bundan sonra sürdürmek mümkün değil. Öğretmenin, öğrencisiyle karşılıklı iletişime (diyalog) dayalı bir öğrenci/öğretmen modeline geçmesi gerekiyor. Öğretmen, bu yönde mental gelişimini ve yeteneklerini geliştirmek zorunda.

Öğretmene ‘Dijital Okuryazarlık ve Yetkinlik’ Eğitimi

Normal koşullara dönünce ilk yapılması gereken şeylerden bir tanesi öğrenciler ve özellikle öğretmenler için hızlıca “dijital okuryazarlık ve yetkinlik” eğitimlerine yoğunlaşmak olmalı. İki haftalık deneyim süreci gösterdi ki öğrencilerin neredeyse tamamı teknoloji kullanımı konusunda öğretmenlerinden çok ileride. Webex, Zoom, Teams kullanmamış öğrenciler dahi dakikalar içerisinde bu araçlara uyum sağladılar; keza zaten onlar yıllardır Discord, Houseparty, Twitch gibi online video kanallarını aktif kullanıyor ve iletişim sağlıyorlardı. Öğretmenlerin çoğu ise bu kanalların ismini dahi duymamışlardı. Şimdi öğretmenler, zorlandıklarında öğrencilerinden teknik destek alarak online derslerini gerçekleştiriyorlar.

Öğrenciye Rehberlik Yapacak Okul Modeli

Teknolojiyi aktif kullanan ve dijital yetenekleri gelişen Z kuşağı, ilgi alanlarına göre online kaynaklardan zaten bugüne kadar fazlasıyla yararlanıyorlardı. Eğitim sürecinden bağımsız olarak, yalnızca dijital erişim fırsatından dolayı doğal ilgi alanları kapsamında uzmanlaşan birçok öğrenci var. Oyunlar ya da Youtube videoları nedeniyle yabancı dilini geliştiren azımsanamayacak öğrenci var. Öğrencilerin bir boyutuyla çok ilerledikleri bir alanda eğitim kurumlarının onları bir hedef doğrultusunda daha da geliştirecek, onlara bir sistematik kazandıracak, rehberlik yapacak bir model geliştirmeleri yeterli.

Okulun yeni misyonu, öğrencinin yaşam boyunca kullanmak zorunda olacağı “sürekli öğrenmeyi öğrenme” sürecine hazırlık ve bu yöndeki zihinsel, duygusal yeteneklerini geliştirmek; öğrencinin gelecekte içi içe olacağı algoritmalar, yapay zeka ile birlikte çalışma yetkinliğini bugünden kazandırmak.

Yeni Sınav: Bilgi Değil, Bilgiyi Kullanabilme Kapasitesini Ölç

Fotoğraf: www.freepik.com

Bütün bunlar yapıldığında uzaktan eğitim için sınav gereksiz bir kavram haline gelir. Kaldı ki, yaşadığımız çağ artık bir sınavla sıralama yapmamızı zorunlu olmaktan çıkardı. Yeni ölçüm şeklimiz “bilgi” değil, “bilgiyi kullanabilme” yeteneği olması gerekiyor. Türkiye’de sınavı bu denli güçlü kılan, iyi eğitim verdiği düşünülen okulların sayısının sınırlı olması ve o okullara talebin çok fazla olmasından kaynaklanıyordu.

Oysa son iki hafta gördük ki okulların neredeyse tamamı üç online platformda toplandı. Yani sınavla girilmeye çalışılacak bir okul zorunluluğu da kalmadı. Online eğitim derinlik kazandıkça ve daha fazla uygulama alanı buldukça bu daha da berrak biçimde görülecek.

Artık farklı unsurlar önem kazanacak: Kaliteli, mentörlük yapabilecek öğretmen ve bu öğretmenleri bünyesinde barındıracak okullar. Bu, hem kamu eğitimi, hem de özel okullar için çok açık bir gerçeklik olarak şimdi karşılarında duruyor.

Binaya Değil, Öğretmene Yatırım Yap

Kamu yönetimi ve özel okullar eğitime ilişkin yaklaşımlarını kökten değiştirmek zorunda kalacaklar. Salgın sürecinin ardından önemli oranda bu değişimin gerçekleşeceğini, yaşadığımız günlerin bu yönde ikna edici bir deneyim sunduğunu ve motivasyon sağladığını düşünüyorum. Online eğitime ilişkin yeni regülasyonlar mutlaka olacaktır.

Eğitimde yeni yatırım alanı öğretmenler olmalı. Öğretmenlik, hem bir meslek olarak hem de itibar olarak hak ettiği değere kavuşturulmalı. Öğretmenlerin, mesleki motivasyonunu ve gelişimlerini destekleyecek her türlü olanak sağlanmalı, standartlar her anlamda mutlaka yükseltilmeli. Bu mesleği seçenler de, kendilerinden ne beklendiğini iyi kavrayarak, bu alana bilinçli yönelmeli.

Eğitimde Yeni Dijital Dalga Geliyor: Sanal ve Artırılmış Gerçeklik

Kaynak: www.freepik.com

Öğretmene yatırımın yanı sıra, eğitim teknolojilerine yatırımlar da mutlaka sürmeli. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde online eğitimde yeni dalga bir sıçrama yaşanacak. Bu teknolojik yenilik “sanal gerçeklik” ve “artırılmış gerçeklik” uygulamaları üzerinden olacak. Bu aşamadan itibaren öğrenci, öğretmen arasında tıpkı fiziksel bir sınıftaymış gibi yakınlık duygusu oluşacak. Öğrenme süreçleri, projeler, deneyler daha da kolaylaşacak. Bu nedenle, bugünden itibaren kamu ve özel sektörün yeni yatırım alanı daha fazla fiziksel bina inşa etmek yerine öğrencilerin yeni nesil eğitim teknolojilerine erişimini ve kullanımını kolaylaştıracak alanlar olmalı.

Veliler Okuldan Beklentisini/Talebini Değiştirmeli

Burada bir sözümüz de velilere. Anne ve babalar da eğitim öğretimden beklentilerini değiştirmeli. Daha iyi bir gelecek için çocuklarını o sınavdan bu sınava koşturan anne babalar, bu günler de oldukça şaşkınlar. Kuşkusuz eğitim ve bilinç düzeyine göre velilerin bu şaşkınlık düzeyi ve tepkileri değişkenlik gösteriyor. Uzaktan eğitim süresi uzadıkça, veliler de online eğitimi tanıma, anlama ve kavrama süreci içine giriyorlar. Bir boyutuyla online olarak da eğitimin gerçekleşebileceğini görmüş olacaklar.

Bu kavrayış güçlendikçe ister istemez beklentilerini de değiştirecekler. Kamu ve özel eğitim kurumlarına yönelik talepleri farklılaşmaya başlayacak. Eğitim kurumlarını daha fazla öğretmen kalitesi, eğitim teknolojisi kullanımı ve öğrenci merkezli eğitim yönetimi konusunda sorgulamaya başlayacaklar. Dijital ile fiziksel sınırlar engel olmaktan çıktıkça, eğitim kurumlarının esnekliği artacak, daha geniş bir öğrenci kitlesine hitap edebilecek. Dünya’da üniversite düzeyinde yıllardır başka ülkelerden binlerce öğrenciye uzaktan eğitim veren onlarca ünlü üniversite var. Harvard, Yale, MIT, Oxford, Stanford gibi en ünlüleri dahil…

Eğitimde Fırsat Eşitliği Mutlaka Sağlanmalı

Tüm bunlarla birlikte eğitimdeki eşitsizlik üzerine mutlaka gidilmesi gerekiyor. Kamu eğitimi alanında EBA üzerinden TV öncelikli bir uzaktan eğitim aracı olarak kullanılırken bu yeterli olamaz. Sanal sınıf uygulaması kamu eğitiminde de kullanılmalı. Ancak Milli Eğitim Bakanı’nın son açıklamalarına göre eğitim çağındaki öğrencilerin yüzde 20’sinin internete erişimi dahi yok. Yoksul ve dezavantajlı öğrencilerin tüm ihtiyaçları ücretsiz olarak kamu tarafından mutlaka karşılanması gerekir.

Aksi halde, artırılmış ve sanal gerçeklik dalgasıyla birlikte toplumsal kesimler ve öğrenciler arasındaki uçurum giderek artacak.

Kamunun yeterli kaynak (bütçe) ayırması, eğitim politikasını bugünün koşullarına göre uyarlaması, kamu güvencesindeki öğretmene hak ettiği değeri ve itibarı iade etmesi (yatırım yapması) halinde son 10 yılda kamu eğitimi aleyhine işleyen süreci tamamen tersini de çevirebilir.

Dahası bunu bir ihtimal olarak değil, bir zorunluluk olarak görmek, her çocuğun çağdaş bir eğitim almasını sağlamak, insani, vicdani ve demokratik bir hak olarak hepimizin sorumluluğu.

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.