DALL-E, ChatGPT, VALL-E, Midjourney, Stable Diffusion, Point-E…

Bir gün insanlık tarihi yazılırken, “2022 yılı yapay zekânın tribünden sahaya indiği, her şeyi altüst eden sürecin düğmesine basıldığı yıldı” diye kayda geçecek.

Bugün içinse söyleyebileceğimiz şu:

“İnsan yapay zekâyı yaratıyor, yapay zekâ da insanı ya yeniden yaratacak ya da köleleştirecek. Ama hangisinin olacağını hikâyenin bu aşamasında bilmiyoruz.”

Bu tespit çok mu iddialı geldi size?

Olabilir…

Ama hemen itiraz etmeyin; son bir yılda “başımıza gelenler”, gelmekte olanların da habercisi olabilir!

Önce bir anımsatma yapalım ve konuşmaya devam etmeden önce fotoğrafı önümüze bir koyalım. Son bir yılda teknoloji alanında hayatımıza neler dahil oldu, bir bakalım.

DALL-E (OpenAI tarafından piyasa sürülen, metinsel tanımlardan görüntü oluşturan bir yapay zekâ programı).

ChatGPT (OpenAI tarafından geliştirilen ve diyalog konusunda uzmanlaşmış bir prototip yapay zekâ sohbet robotu).

VALL-E (Microsoft tarafından geliştirilen ve birinin sesinin üç saniyelik kaydını alarak ve metnin bağlamına bağlı olarak gerçekçi tonlama ve duygu ile yazılı kelimeleri konuşmaya dönüştürerek bu sesi çoğaltabilen yapay zekâ programı).

Midjourney (Metinsel açıklamalardan görüntüler oluşturan yapay zekâ programı).

Stable Diffusion (Derin öğrenme altyapılı yapay zekâ destekli bir metinden görüntüye dönüştürme modeli).

Point-E (OpenAI tarafından piyasaya sürülen ve doğrudan metin tanımlamalarıyla 1-2 dakika içinde 3D modeller oluşturan yapay zekâ programı).

Tümü de hemen hemen son bir yılda, özellikle son 6 ayda kullanıma sunulan yapay zekâ yazılımları, sistemleri. Elbette ilgiyi ve konuşmayı hak eden daha birçok yapay zekâ yazılımı da var. Yenileri de gelmek üzere… Ama bu aktardıklarımız epey tartışma yarattı ve yaratmaya da devam edecek gibi gözüküyor.

Nedeni basit!

Yapay zekâ artık “gelecek hakkında” konuştuğumuz, “potansiyelinden”, “olasılıklardan” söz ettiğimiz, “varsayımsal” bir kavram olmaktan çıktı, “uygulamaya” dönüşerek 2022 itibariyle doğrudan “iş ve özel yaşamımızın” içerisine dahil oldu.

ChatGPT, sorduğunuz her soruya bir insan gibi anlamlı yanıtlar veriyor, makale yazıyor, ödev yapıyor. Gazi Üniversitesi’nde bir öğretim üyesi 3 saatte ChatGPT ile Java programlama dili hakkında eğitim kitabı yazdı ve son olarak ABD’de Tıp sınavını geçmeyi başardı. Şaşkınlıkla anlatılan örneklerin haddi hesabı yok. New York eyaleti kamu okullarında ChatGPT’yi yasakladı bile, ama bundan sonra ne olacağını tam olarak kestirebilen yok!

Yalnızca eğitim mi, daha nice sektör, meslek, iş alanı… Tümünün ayrıntısını tek tek anlatmamıza gerek yok.

Peki, yukarıda anılan yapay zekâ yazılımları ne yapıyor? Metinden görsele, videodan metine, metinden tasarıma, sesten metine, metinden sese, sesten sese “anlayabiliyor, yanıtlayabiliyor, yazabiliyor, tasarımlayabiliyor, dönüştürebiliyor, klonlayabiliyor, oluşturabiliyor”.

Yani, bir insanın yapmasını beklediğimiz hemen birçok yeteneği artık sergileyebiliyor. Örneğin Microsoft’un geliştirdiği Vall-E sizin sezinizi klonlayarak verdiğiniz bir metni sizin sesinizle gerçekçi bir duygu ve tonlamayla seslendirebiliyor. Kim bilir belki yakında siz deniz kenarında güneşlenirken bir Metaverse kongresine avatarınızla katılıp kendi sesinizle mühim bir konuşma yapabilirsiniz. Ama bu konuşmayı hazırlarken ChatGPT ile işbirliği yapıp yapmayacağınız konusunda net bir şey söyleyemem! Belki bir adım daha ilerisinde o konuşmayı yapmak için sizin sürecin hiçbir boyutunda varlığınıza da ihtiyaç olmayabilir! 😊

Bu aşamaya varıldığında artık “neden, nasıl ve niçin” bir kongre düzenlenir (mi), kestirmek güç.

Ama şimdi, hemen tümü açık kaynaklı ve ücretsiz kullanıma sunulan bu yazılımlar vakit kaybetmeden birçok endüstride, iş alanında ve meslekte entegrasyonlarla kullanılmaya başlandı bile. Şöyle kısa bir taramayla giyim, mimarlık gibi birçok sektörde iş sürecinin parçası haline getirildiğini göreceksiniz.

Yeni gerçeklik yalnızca ticaretin, iş dünyasının bir konusu da değil, “işitsel, görsel sanatları” bile kökten etkiliyor artık.

Kısa bir süre önce bir grup sanatçı, yapay zekâ şirketleri Stability AI, Midjourney ve DeviantArt‘a karşı dava açtı. Davanın gerekçesi olarak da “Digital Millennium Copyright Act” yasasının ihlal edilmesini gösterdiler. Müzik, resim, grafik, fotoğraf sanatçıları mesleklerinin bir bilgisayar programı tarafından ortadan kaldırılarak hak ihlali oluşturduğunu savunuyor.

Acaba?

Geçen hafta gündeme yansıyan ve IBM tarafından geliştirilen robot avukat Ross bu davaya girse kimi savunur? Kodları, sahiplerinin talimatlarına bağlı kalarak “yazılımdaşlarına” mı meyleder, yoksa insan sanatçılar için “vicdani” bir kanaat oluşturur mu?

Buyurun, yeni dünyaya hoş geldiniz!

Bu daha başlangıç; insanla makine/yapay zekâ arasındaki kavga yeni başlıyor. Yapay zekânın bizzat kendisi bu kavganın tabi ki “öznesi ve odağı” olamaz. Ama kavganın seyrini bu makineyi/yapay zekâyı “inşa/ihya” edenlerle, O’na “maruz” kalanlar arasında geçeceği şimdiden belli oluyor. Nihayetinde bu bir “hakimiyet, sahiplik ve paylaşım” meselesi…

Bu “hakimiyet, sahiplik ve paylaşım” süreci ise bir avuç insan ve şirket lehine, ama milyarlarca insanın aleyhine durmaksızın ve sınırsızca işliyor.

Yapay zekânın yaratım gücü, insanın yaratım gücü ve sınırlarını aşmak üzere ve dahi onun işlerini ve mesleklerini de elinden alma yolunda emin adımlarla ilerliyor… Bakmayın siz “yeni teknolojiler, yeni işlerin, yeni mesleklerin de beraberinde doğumunu sağlıyor” tarzı hülyalı sözlere… Bol tarihsel örnekli bu anlatı kısmen doğruluk içerse de bugün artık geleceği bütünsel olarak anlamamız için yeterli ve ikna edici örnek olmaktan çok uzak.

Son bir yıl içerisinde “Meta, Twitter, Amazon, Google”’un başını çektiği çok sayıda teknoloji şirketi on binlerce çalışanını kapının önüne koydu. İşten çıkartılanların sayısı yalnızca ABD’de 200 bini geçti. Hemen tamamı yazılım mühendisliği gibi yüksek kalifiye işlerde çalışanlar… Bu süreçlerin yalnızca Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizi gibi nedenlere dayalı ekonomik sorunlardan mı kaynaklandığını sanıyorsunuz. ChatGPT’ye bir sorun bakalım size ne yanıt verecek? 😊

Makine ve yapay zekâ yalnızca “bedeniyle” var olan mavi yakalının değil, aynı zamanda onu bizzat yaratan yazılım mühendisi gibi yüksek kalifiye çalışanlarının da “sorunu” artık.

Bir teknolojik ilerlemeyi “sorun” olarak boşuna vurgulamıyorum. Tarihsel olarak doğuşu hızlanan bu “sorun”, yapay zekânın yarattığı ve yaratacağı zenginlikle o zenginlikten pay alanların/alacak olanların kavgası demek!

Yalnızca fabrikadaki işlerini “otomasyona, robotlara” kaptıran işçiler değil, tasarladıkları ve yarattıklarından uzaklaştırılan, yabancılaştırılan, bizzat onların eliyle işsizleştirilen, yoksun ve yoksullaştırılan “yeni kitleler, sınıflar” doğuyor artık.

Her düzeyde insanın “fiziksel, zihinsel, ruhsal” varlığı ve emeği, “üretim ve hizmet” süreçlerinin dışına itiliyor. İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş, “kâr ve verimlilik” teorileriyle, klasik iktisat modelleriyle çözemeyeceğimiz bir ekonomik “düğüme”, derin bir “sistem krizine”, büyük bir “kopuşa” doğru evriliyor dünya.

Ama bir taraftan da insan, yapay zekânın, teknolojinin bir “nesnesine” dönüşmeye devam ediyor. Yapay zekâ yalnızca “dışsal, fiziksel” bir varlık olarak değil, giyilebilir kıyafetler, biyoteknoloji temelli araç ve ürünlerle insana eklemleniyor, onunla bütünleşik bir gerçekliğe dönüşüyor. Yaşamın kenarına ittiği insanı bir “ürüne” dönüştürüyor. “Üretimden” mahrum bıraktığı insana yalnızca “tüketimin” bir nesnesi olmayı lütfediyor!

Neurolink gibi şirketlerin bilgisayarla insan beyin arasında kuracağı bağla tartışmayı yakında yeni boyutlara taşıyacağımız açık.

Bu, potansiyel olarak önümüzde duran ve hepimizi bekleyen bir buhranı işaret ediyor ve sistem açısından katlanılamaz, sürdürülemez bir hali vaat ediyor.

İnsanın üretkenliği, emeği ve giderek fiziksel varlığı, makine ve yapay zekâ karşısında “kıymetini” kaybettiği, insanın, insan olma değerlerinin “etik” anlamda makinenin insafına terk edildiği yeni bir “siyaset, hukuk, felsefe, sosyoloji” çağına doğru ilerliyoruz.

Bunu değiştirmek için zaman daralıyor…

Yeni bir “tasarıma”, kökten bir “değişime”, yepyeni bir “ütopyaya” ihtiyacımız var. İnsanı, makineyle ve yapay zekâyla yarıştırmayan, bir ikâme meselesi olarak görmeyen, yaratılan zenginlikleri bir “mülkiyet” esaretine hapsetmeden, adil ve insani biçimde dağıtmayı başarabilen yepyeni bir tahayyül demek bu.

Böyle bir geleceği, bu zenginliği yaratan dedeler, neneler, anne ve babalar, nesiller adına çocukları ve torunları hak ediyor.

Keza, mucizevi olan tek başına o teknolojiyi geliştirmek değil, onu tüm insanların ortak yararına kullanmayı becerebilmek.

NOT: Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar‘da yayınlanmıştır.

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.