Medya alanında son günlerde iki önemli gelişme oldu; bunlardan birisi Türkiye’den birisi de İngiltere’den. 21 Haziran 2014’te basılı versiyonunu sona erdiren ve yoluna internet sitesiyle devam eden Radikal, 25 Mart 2016 itibariyle online versiyonuna da son verdi ve 26 yıllık habercilik serüvenini sona erdirdi.

İngiltere’nin dünyaca ünlü gazetesi Independent ise 27 Mart 2016 itibariyle son baskısını yaptı ve yayıncılığa online versiyonuyla devam etmeyi kararlaştırdı.

Radikal’in kapanış serüveni Türkiye’ye özgü nedenlerle ayrı bir tartışma konusu ama Indepentent’ın sahibi Rus İşadamı Yevgeniy Lebedev’in sözleri her şeyi açıklıyor aslında: “Gazete endüstrisi değişiyor ve bu değişim okurlar tarafından yönlendiriliyor. Okurlar bize geleceğin dijital olduğunu gösterdi.”

Independent İngiltere’de baskıyı terk eden ilk ulusal gazete oldu. Ama onu yakında diğerlerinin de art arda takip etmesi kaçınılmaz bir süreç.

Benzer bir sürecin yakında ABD’de de yaşanacağının işaretleri çoktan geliyor. ABD’nin dünyaca ünlü gazetesi New York Times’ın ücretli online versiyonu 2015’te 1 milyon aboneyi aştı. Basılı gazetenin reklam gelirleri yüzde 12.8 düşerken, dijital reklam gelirleri ise yüzde 14.2 artışla, 48.3 milyon dolara çıktı.

(Görüldüğü gibi online versiyonun para kazanması da pek ala mümkün).

New York Times ve diğer ABD’li gazetelerin de üç vakte kadar baskılı versiyona veda edeceklerini tahmin etmek artık bir kehanet değil.

Medya alanındaki bu gelişmeler birer gelecek öngörüsü olmaktan çoktan çıktı ve içinde bulunduğumuz yıllar dijital rüzgarla “icra” yıllarına dönüştü. Yani medyanın “basılı”bölümü için artık hüzün ve veda vakti.

Bugünlerde basılı gazeteler, daha doğrusu TV, radyo gibi geleneksel yayıncılık kanallarını da içine alan yayın grupları için dramatik tercih ve karar günleri; keza çember her geçen gün daralıyor. Gelirler hızla azalırken, giderler artıyor.

Dünya tarihi örnekleriyle dolu; aslında bir şey yıkılırken, her zaman yerine yenisi doğar. Bu durum yaşadığımız yıllarda medya için de geçerli. Geleneksel medya ve iş modeli yerini dijitale ve yeni iş modeline bırakıyor. Yani risklerle fırsatlar yaşadığımız bugünlerde iç içe geçmiş durumda.

Riskler artık neredeyse herkesçe görülebiliyorsa işte bu yazıda özellikle yerel basın için fırsat alanlarına dikkat çekmeye çalışacağız.

Gerçeği kabullenin

Bursa’da güçlü medya grupları var, ama dijitalin yarattığı fırsatları henüz keşfedebilmiş değiller. Halen gazeteler, TV’ler, radyolar eski iş modeline göre çalışmaya devam ediyor. Organizasyon eski, yayın şekli eski. Sunulan içerikler eski.

Oysa müşterileri (okuyucular) çoktan yeni dünyaya göç ettiler; kalanlar da birkaç yıl içerisinde göçü tamamlayacak. Basılı medyanın durumu, olmayan müşterilere ürün satmaya çalışmaya benziyor ve bu hal her geçen gün tirajik bir hal alıyor. Bu gerçekliği anlayabilmek için bilançonun tahammül edilemez merhaleye ulaşmasını beklemeye gerek yok; görünen köy klavuz istemez.

2015 yılı sonu itibariyle reklam yatırımları TV’nin ardından ikinci sıraya yerleşti.

Elimizde rakamlar yok ama Bursa’daki veriler de aşağı yukarı benzer bir seviyede olduğunu tahmin ediyoruz.

Dolayısıyla takkeyi öne koyup geleceğin dijitalde olduğunu kabullenip, ona göre gelecek planı yapmaya başlamaktan başka bir çare yok. Ya mevcut iş modeliyle birkaç yıl daha direnecekler, ya da risklerin korkusuyla yaşamak yerine fırsat alanına doğru yelken açacaklar.

Tehlike internet gazeteleri değil

Basılı gazeteler epeydir internet gazeteleri ve gazeteciliğini en büyük tehlike olarak görüyor. Bu korku nedeniyle internet versiyonlarını bile rakip ve tehlike olarak görecek kadar tedirginlik duyuyorlar. Ne yazık ki bu, geleneksel iş modeline bağlılık ve ona göre şekillenmiş bir zihniyetin yanılgısından ibaret. Oysa basılı gazetelerin en büyük rakibi bugün internet gazeteleri değil; Facebook, Twitter, Youtube, hatta Google…

Bilgi, haberler artık Twitter, Facebook, Periscope, Youtube gibi kanallar üzerinden yayılıyor; kullanıcılar bilgiyi(haberi) kendi aralarında yayıyor. Bu hıza çoğunlukla internet gazeteleri bile yetişemiyor. Yani internet gazetesinin haberi bile çoğunlukla eskiyor. Bu hız karşısında basılı gazetenin halini varın siz hesaplayın.

İşin gelir kalemi de her geçen yıl dramatikleşiyor. Örneğin Türkiye’de IAB Türkiye’nin hesaplamalarına göre, dijital reklamlar yüzde 18,8 artışla 1 milyar 673 milyon TL’ye ulaştı.

Reklam verenler, müşterilerine ulaşmak için daha fazla dijitali kullanıyor ve bütçelerini basılı medyadan çekerek dijitale kanalize ediyor. Facebook’ta, Twitter’da ve önemli ölçüde Google Adwords’te reklamlarını yayınlıyorlar. Böylece hedef kitlelerine doğrudan ulaşabiliyorlar ve ölçümleyebiliyorlar. Üstelik basılı mecralara harcadıkları bütçelerin çok çok azına bunu yapabiliyorlar.

Dolayısıyla basılı gazeteler (geleneksel medya) hem yayıncılık (içerik) hem de reklam (gelir) anlamında çok ciddi bir tabloyla karşı karşıya.

Birkaç hafta içerisinde Facebook basılı gazetelere yeni bir darbe daha indirecek. Sosyal medya devi geçtiğimiz yılın Mayıs ayında tanıttığı ve kullanıcıların yazılı ve görsel içerik tüketimini daha sade bir hale getirmeye çalıştığı Instant Articles özelliğini, 12 Nisan’da teknik gereklilikleri yerine getirmiş tüm yayıncılara açacak. Böylece dijital yayıncılar hem içerik sağlama hem de gelir anlamında basılı gazetelere birkaç gol daha atacak.

Paradigma değişimine ihtiyaç var

Açıkçası, geleneksel medyanın (Bursa medyasının) trajik sonla karşılaşmamak için önünde tek bir seçenek var, o da dijital değişim sürecine katılmak. Peki, bunu başarabilecek bir imkana sahipler mi? Görünürde buna ilişkin güçlü bir işaret yok.  Bu öncelikli olarak bir patronaj sorunu; yani medya sahiplerinin duruma hakim olarak yayın gruplarına yeni bir strateji ve hedefler belirlemesiyle alakalı. Bunu başarabilirler mi? Çok zor gözüküyor…

Bunda medya sahibinin vizyon eksikliği/yetersizliğinin yanı sıra, mevcut üst düzey yöneticilerin ve diğer alt düzeydeki çalışanların muhafazakar tavrı en büyük engel.

Dijitalleşmeyle birlikte tüm sektörlerde olduğu gibi yayıncılık endüstrisi  de büyük bir değişim geçiriyor. Bu değişime uyum sağlayabilmek için, dönüşmekten başka bir seçenek yok.

Artık, klasik anlamdaki “gazetecilik” ve “gazeteci” dönemi sona erdi. Yine klasik anlamda bildiğimiz“okur” da yok. Bunların yerini “içerik” ve “içerik sağlayıcı” ile “kullanıcı”kavramları aldı. Kullanıcılar, artık doğru içerikleri, doğru içerik platformlarıyla kendilerine sunulmasını istiyorlar. Bu büyük paradigma değişimi anlaşılmadan ve kabullenilmeden dijital dönüşüm gerçekleşemez.

İnternetin ve dijitalin yükselen grafiği geleneksel yayıncıları internet sitelerine daha fazla önem vermeye zorlamışsa da, bu durum geleneksel iş modelinin yan bir destekleyici unsuru olarak kullanıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Esas faaliyet alanı geleneksel (basılı) iş modeli sabit kalmak koşuluyla internet sitelerinden, sosyal ağlardaki görünürlükten geri dönüş, yarar elde etmeye çalışıyorlar. Oysa bu, dijital üzerinden geleneksel okuyucuya seslenme refleksinden başka bir şey değil. Bir başka deyişle, eskimiş iş modelini, habercilik modelini dijitalin üzerine giydirmeye çalışıyorlar. Bundan bir yarar elde etmeleri, geri dönüş sağlamaları mümkün değil. Dedik ya, karşılarında artık“okuyucu” yok, “kullanıcı” var. Kullanıcılara, zaten çoktan tükettikleri, hatta tüketimi de kendi aralarında ürettikleri bilgi (enformasyonla) sağladıkları koşullarda geleneksel iş modeliyle üretip sunabileceğiniz bir bilgi(haber) olamaz.

Özetle, her şeyi altüst etmeye, her şeyi yeni baştan inşaa etmeye ihtiyaç var.

Gazete, TV, radyo birleşti

Dijitalle birlikte değişen önemli paradigmalardan birisi de gelenekselde ayrı ayrı yayın yapan gazete, TV ve hatta radyonun birleşmesi oldu. Yazı, görüntü, ses artık tek bir kanal üzerinde birleşti. Kullanıcınıza ne sunacaksanız artık bunları birlikte yapmalısınız. Keza, günde 4,5 saatini sosyal ağlarda geçiren kullanıcıların basılı gazete, klasik TV için ayıracak vakti yok.

Türkiye istatistiklerini inceleyebilirsiniz...

Değişen bir başka paradigma da “fiziksel sınırlar”. Ana temanız ve odaklanmanız yerel olsa da seslendiğiniz kitlenin sayısı dijitalle birlikte bir anda küresele dönüştü. Geleneksel modelde yaklaşık 3 milyonluk Bursalı’ya seslenirken (ulaşabilirken) dijitalle birlikte karşınızda 7 milyarlık bir nüfusu bulursunuz. Bu pastadan ne kadar ve nasıl bir pay alacağınız artık sizin hedeflerinize, yaratıcılığınıza ve iş becerinize kalmış. 7 milyara seslenmek sizin için fazla hayalci olabilir; ama herhalde dijitalle birlikte bu kitlenin 3 milyondan fazla, ama çok fazla olacağı açık.

Bu aynı zamanda yerel kavramını da farklı bir boyuta taşımak demek. Tüm yer küreye seslenip etkileşime geçerken “Bursa yerel medyası” olmanın anlam ve mahiyeti, dijitalle tasarımı da değişecek demektir.

Gazete, TV gidiyor buzdolabı, gözlük, otomobil geliyor

Değişen bir başka paradigma, yayın platformlarımız. Basılı gazete, klasik TV ve radyo yayını sona eriyor, erecek. Geleneksel model yıkılırken, yeni (dijital) yayın platformlarını insanoğlu tasarımlamaya (oluşturmaya) devam ediyor. Henüz mükemmel bir yayıncılık platformu ortaya çıkabilmiş değil. Şu anda dünya ve Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı internete bağlanmış durumda.

Bu rakamlar Facebook, Google gibi firmaların yürüttükleri küresel projeler ile 2020’ye kadar yüzde 70-80’leri bulacak. Yani daha fazla kişi online olacak.

Bütün tasarımlar artık mobil için yapılıyor. Kullanıcılar, içeriklere akıllı telefon, tablet gibi mobil cihazlar üzerinden ulaşacak. Basılı gazetelerle birlikte klasik TV yayıncılığı da 2020’de bitecek.

Yeni içerik platformları mobil üzerinden, yazı, video ve ses dosyalarını içeren yeni bir formata oturacak.

Google, Facebook, Apple, Samsung gibi firmaların üzerinde çalıştıkları “artırılmış gerçeklik” ve yeni“yapay zeka” teknolojileri ile birlikte bu yeni içerik platformları kullanıcı dostu ve işlevsel hale gelecek. “Nesnelerin interneti” ve “fiziksel web” ile birlikte içerik platformları ve araçları yalnızca akıllı telefon ve tabletler olmaktan çıkacak; buzdolapları, saatler, otomobiller, gözlükler, cam yüzeyler ve ortamlar, dijital kağıt gibi daha bir çok “eşya” içeriklere ulaştığımız araçlara dönüşecek.

‘Haber’ değil, ‘kişiselleştirilmiş içerik’ dönemi

Elbette önemli bir paradigma değişikliği de ve belki de işin en can alıcı noktası da bu yeni içerik platformlarında “ne” sunacağınız; yani hangi içeriği sunacağınız. İşte “okuyucu” ile “kullanıcı”arasındaki derin çizgiyi belirleyen de bu nokta.

Dijital dönemin gözde içerikleri “son dakika” haberleri olmayacak. (Malum, bunları zaten Twitter, Facebook gibi kanallardan elde ediyoruz. Üstelik başka bir aracıya gerek kalmaksızın.)

Değerli, işe yarar, benzersiz, kişiselleştirilmiş içerikler dijital yayıncılığın içerik konuları olacak. Örneğin, herkese yönelik içerik geliştirmek yerine “olta balıkçılığı”, “kentin en iyi piknik alanları”, “yemek yapmanın incelikleri”, “evde kendi kendinize tamirat nasıl yaparsınız”, “kentin en iyi sosyal aktivite mekanları”, “taze sebze ve meyveyi nasıl seçersiniz”, “yaz tatili kurslarını nasıl seçmeli”, “partilere nasıl üye olunur” gibi benzeri çok sayıda içerikler dijital dönemin gözde içerikleri olacak. Tabii ki analizler, araştırmalar, özel raporlar, spesifik belgeseller, dönem incelemeleri, kişisel portreler de yeni içerik türleri arasında yer alacak. Bu içerikler yazı, video, grafik gibi unsarları birleştirerek sunulacak. Herkese eşit mesafede ve aynı tür içeriğin belli fiziksel sınırlar (basılı gazete), ya da belli süreler (klasik TV yayın akışı) içerisinde sunulduğu dönem olmayacak. Kullanıcının istediği tür içeriğe, istediği zaman dilimleri içerisinde ulaşacağı bir süreç olacak.

Dijital eski organizasyon ve insan kaynağıyla inşaa edilemez

Önemli bir paradigma değişikliği de, dijital dönemi eski zihniyet ve organizasyon yapısıyla inşaa edemezsiniz. Eğer mevcut medya yapınızı dönüştürmek istiyorsanız bir dijital stratejiniz ve perspektifiniz olmalı. Dijital döneme uygun iş planına ve organizasyona geçmeli, altyapınızı buna göre yeniden şekillendirmelisiniz. Bu organizasyona uygun bir insan kaynağı, hatta kullanıcı etkileşimi için bir planlamaya gitmelisiniz. Bunları akşamdan sabaha yapamayacağınıza göre bir uygulama iş planınız olmalı. Bu döneme uyum sağlayabilecek medya çalışanlarınızı eğitecek, sürece entegre edeceksiniz, uyum sağlayamayanların yerine yeni insan kaynağını hazırlayacaksınız.

Bütün bu süreci de bir CDO (Chief Digital Officer / Dijital Değişim Başkanı) liderliğinde yürütmelisiniz.

Toparlayacak olursak, bugün gündemimizi Endüstri 4.0 oluşturuyor. İnsanoğlu, dijitalle birlikte 4’üncü sanayi devrimini gerçekleştiriyor. Medya için, 1450’de Johannes Gutenberg ile başlayan 550 yıllık dönemin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Gutenberg teknolojisi artık nostalji severler için var olabilir.

Kısacası, her gece yatağa riskler ve fırsatlarla birlikte giriyorsunuz. Değişmeyen ve dijitale dönüşmeyen var olamaz. Merak etmeyin, kimse size mahkum değil artık; o devirler eskide kaldı. Siz değişmedikçe, sizin yerinizi alacak yeni nesil medya platformları geliyor. Size de geriye anılarınızı, Snapchat, Instagram, Periscope nesline anlatmak kalır.

CEVAP VER

Yorumunuzu giriniz!
Bu bölüme adınızı giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.